İçeriğe geç

Ay: Kasım 2018

Toplumsal sorumluluk?

İnsan sevip sevmediğimi bir türlü belirleyemesem de izlediğim gerçek. İnsanları izliyorum, yaşadıkları hayatı. Önceden daha çok yapardım ama hâlâ birini (diyaloğum olmayan birini) görüp bu insan nasıldır diye ufak, çok çok ufak düşündüğüm oluyor. Gittikçe o da azalsa da.

Dünyanın farkındalığının böyle gelişeceğini sanıyorum. Fizik, matematik, sosyal bilimler üzerinden değil. İnsanın insanı izlemesiyle, değerlendirmesiyle, düşünmesiyle bi’ yerlere varacağını. Empati değil benim istediğim, düşünmek. Çünkü…

1 Yorum

Fısıltı

Belki biraz yüzeysel bir hal koyuyorum ama fısıltılı söylenen şarkılar benim söyleyemeyip beğendiklerim. Fısıltının bir cazibesi var, nedir tam bilmiyorum – belki de biliyorum? Bu hafta da farklı bi’ fısıltı keşfinedeyim.

Fısıltının dinlenebileceği ortam cazibesini düşünüyorum…

1 Yorum

Duvar

Artıyor, yükseliyor  kalınlaşıyor gittikçe… Daha iyi olmak istediğim her an inşa ediliyor, iç alan gittikçe daralıyor, izole oluyor dışarıdan.

Bense içeride izliyorum, hepsinin farkında, neticeyi bile bilerek.

2 Yorum

Kitaplarda

Hiç kitap, dizi, film karakterlerinde kendinizi buldunuz mu? Çok geniş kapsamlı oldu gerçi “kendini bulmak” deyince, biraz daha azını düşünelim. Bir özelliğinizi, yaşadığınızı, hissettiğinizi buldunuz mu? Buldunuzsa bu hoşunuza mı gitti yoksa aksi mi; rahatsız edicilik, dokunma, üzme… Hepsi olabilir.

Ben buldum. İlk buluşum çok şaşırtmıştı, rahatsız da etmişti. Sonra alıştım, sevdim hatta. Yine de olmasa daha çok sevineceğim halleri vardı hep. Çünkü çok rahatsız kişiliklerde vardım ben.

1 Yorum

Aşk ölmek midir?

Dramatik başlık bu, farkındayım. Dramatik derken, “dramatically” de yani, onun da farkındayım. Ama bu bir iddia. Birileri öyle olduğunu söylemiş. Öyle mi ki?

Ölmek neydi, onu biliyor muyum ben? Onu biliyorsam da, aşk ne asıl onu biliyor muyum?

1 Yorum

Haftalık Keşif: Hepsi bi’ yana…

Bu hafta haftalık keşiflerim fazla ilgimi çekti. Hiçbiri uç parça değildi. Ne aşırı duygusal, ne aşırı depresif, ne aşırı gaz, ne aşırı güçlü… Beğendiklerimin hemen hepsi ortalama tempoda, tatlı, güzel şeyler. Bi’ de laflar giydiriyorlar ki bana, of of. Ama içlerinden aslında loop’a çok almadığım ama bambaşka ilgimi çeken, zaten konu etmek istediğim bir temayla gelen biri var. Ne o? Dance-punk konu, fazla “cool” bulduğum bir müzik türü. Bu da WhoMadeWho‘dan Rose.

2 Yorum

Kısmi güzellikler

Başı güzeller, arası güzeller, sonu güzeller… Baştan sona sarmayan ama tutanlar. Aynı ilişkiler gibi? Yoo. Yine yem için böyle diyebilirdim de o konuda yazasım yok bugün. Var da yok.

Sıkıcıyım, biliyoruz bunu. Ben yine müziğimdeyim çünkü.

Belki biraz da kitabımda. Her şeyden bahsedebilirim. Kitabım değil, Umberto Eco’nun kitabında. Çok da sahiplenmemiştim, bayılmamıştım da. Neyse, öyle şeyler.

N’aber? Benden eh… Devam edelim mi, her şeyden ama her şeyden bahsetmeye?

1 Yorum