Artıyor, yükseliyor kalınlaşıyor gittikçe… Daha iyi olmak istediğim her an inşa ediliyor, iç alan gittikçe daralıyor, izole oluyor dışarıdan.
Bense içeride izliyorum, hepsinin farkında, neticeyi bile bilerek.
Canım acıyor, içimden çığlık atıyorum, titriyorum. Sonra daha fazla duvar örüyorum bunu yaşamamak için.
Taşlaşıyorum, taşlaşmayı kurtuluş gibi de görüyorum bir yandan. Çünkü gücüm artık tükeniyor, her zamanki “Yeniden başlarım!” inancım ölüyor.
Kızıyorum nadiren, kızdığıma seviniyorum atlatıyorum diye ama kızmak daha duvar ördürüyor. Daha kalın, daha sert.
Kapılar var mutlaka ama kim arar onu? Neden arasın? Onu açabilen kişi birden yüzüme çarpmışsa neyi bekleyeyim? Bir de… Kimi? Fark etmez mi?
Duvarım yaşımla ve yaşadıklarımla artıyor birinin dediği gibi. Gittikçe yalnızlığa gömülüyorum, gömüyorum kendimi. İzleyemiyorum bile içeriden, göremiyorum, karanlıklaşıyor.
…
İnsan bastığı toprağı hor görmemeli: Kim bilir hangi güzeldir, hangi sevgili. duvara koyduğun kerpiç yok mu, kerpiç? Ya bir Şah kafasıdır, ya bir vezir eli!
Demişler çok önceleri..
MMORPG oyunlarında öldüğünde tekrar başlardın ve canın daha az şekilde olurdu. Sanırım biz human kesim de aynıyız müzik insanı.
Her yeniden başlayış biraz daha güçsüz başlangıçlar yaratıyor. Yalnızlık güzel mi bilemem ama yalnız kaldığımızda şeytanımız çıkıyor meydana.
Ayrıca Pj Harvey der ki;
“As soon as I’m left alone
The devil wanders into my soul”