Sözde “boşver” hallerimi özlüyorum bazı bazı. Onlara kaçasım geliyor. Yani 33 yıl kadar yaptım bunu, bayağı da ustalaştım. Üstü örtme, çok uzakta olmayan bir rafa kaldırma konusunda iyi işe yarıyordu. Ama bilirsiniz, üstü örtme hiçbir zaman çözüm değildir ve bir Gamze asla çözümsüz kalmaz. Kalır, kabullenmeye çabalar, ama kalmaz.
Feci sıkılıyorum ya, inanamazsınız. Neyden? Aslında çok net değil bu. Önceden aşka dair hayalim olurdu mesela. Sığınma arardım, sadece varlık yeter gibi gelirdi. Şimdi onu da aramıyorum ama sıkılıyorum varlıktan. Kendi varlığımdan demiyorum, ondan emin değilim. Bütünden. 16’da yazmıştım ya, onun daha kesin hali.
Nereye gittiğimi de bilmiyorum bu yönden. Önceden gayet modumun iyi olduğu günlerde bile yolda giderken bir an “İyiyim haa” hissine eşlik eden “Yine de ölsem daha iyi olur” hissi olurdu. Şimdi bu boyut değiştirdi galiba. “İyiyim haa” yanında gelmiyor bir şey, sadece “Zor bee, neye uğraşıyorum ki? Ölsem daha iyi olur” geliyor. Gereksiz buluyorum biraz. Laga luga yapıp ölmeye kalkışmayan insan modlarına girmekten aşırı çekinirim, denemişliğim de var hani bilinçlice olmasa da – herkes bilinçsiz anlar yaşamamış mıdır bunu denemediği?
Ama geliyor işte. Aslında sözlerini çok çok irdelemesem de Iggy Pop‘ın Lust for Life‘ı biraz beni anlatıyor gibi geliyor o an. bir saniye bulup şuraya bırakayım:
Trainspotting‘i de severim. Ondakiler Beat Generation da değil, onun daha günceli. Daha umutsuzu aslında. Onlar ne jenerasyonu acaba?
Neyse. Zor dönemlerden geçiyorum aslında. Burada türlü poz kestim bu noktaya kadar da bayağıdır zor dönemlerden geçiyorum ve buna güncel yaşadığım bir şey, birisi sebep değil. Sadece kimse yok. O kadar kimse yok ki anlatamam. Hak yemek istemiyorum. Beni sevdiğini bildiğim insanlar var ama kimse yok. Sevmeleri pek bir şeye yaramıyor ve ben “yarayacak” şey isteyemiyorum, bunu bekleme hakkı yok pek bende bence.
Neyse 2. Yaa Magic Hours ne mükemmel bir şarkı değil mi? Explosions in the Sky‘ınki. Bugün birkaç kez Manic Street Preachers‘in Ocean Spray’ini dinledim ve onun arada giren gitar riff’lerini seviyorum. Sert giriş, beklenmedik. Bunu daha güzel yapan ise aslında Magic Hours. Habire çağrıştı bana da anca şimdi dinlemeye durdum. Muhteşem bir şey ya, öyle böyle değil bence. Bunun distortion ile (çok kaliteli değilmiş, birisi bunu demişti) girdiği (6. dakikadan sonra) o rahatsız ara gitarlar çok güzel şeyler bence. Bir kopma var, öyle abartmadan hem de. Bayılıyorum ya…
Neyse 3. Kendimi ifade ettiğim imajını kocaman çiziyorum ama aslında sadece duyulmak isteyen ama söyleyeceklerini örten insanım.
Bence başlıksız bir yazı burada küt diye bitebilir. Başlıksızlık ona bu hakkı tanır yani, değil mi? Evet evet, çok uygun bu onun için.
O zaman görüşmek dileğiyle. Evet evet, sizinle. Bai.