Bu hafta haftalık keşiflerim fazla ilgimi çekti. Hiçbiri uç parça değildi. Ne aşırı duygusal, ne aşırı depresif, ne aşırı gaz, ne aşırı güçlü… Beğendiklerimin hemen hepsi ortalama tempoda, tatlı, güzel şeyler. Bi’ de laflar giydiriyorlar ki bana, of of. Ama içlerinden aslında loop’a çok almadığım ama bambaşka ilgimi çeken, zaten konu etmek istediğim bir temayla gelen biri var. Ne o? Dance-punk konu, fazla “cool” bulduğum bir müzik türü. Bu da WhoMadeWho‘dan Rose.
Emin değilim, kesin bu iddiam 3 dakika içinde çökecektir eşelesem ama dance-punk’ı en gamsız, en aşmış her şeyi, en “Oh kafalar güzel” müziği buluyorum. Bunda büyük ihtimalle kullandıkları tonlar etkilidir ama yine emin de değilim, minör havalarda, tizleri bol bir şeyler de çıkar mutlaka.
Haftalık keşfimi şuraya bırakayım da konuyu daha açayım.
Grubun hoşuma giden bi yanı da, adları WhoMadeWho ama albümleri Who Made Who. Şöyle bir şey kendisi:
final class WhoMadeWho: UIViewController {
override func viewDidLoad() {
super.viewDidLoad()
self.title = “Who Made Who”
}
}
Araları yazdım da sildim. Hı? Sizsiniz o! Ama görür görmez bu hoşluğu düşündüm, n’apayım? Şimdi dance-punk’tan devam ediyorum.
…
Bu müzik türü çok tekno alt yapılı. Ne trance gibi, ne de direkt techno denilebilecek halde. Nedir farkı derseniz ben de tam çözemiyorum ama trance’ın kendini bırak akıntıya havası da yok, techno’nun – çok gördüğüm – dinginleşmeye yönlendirenliği de. Bunda aslında canlılığın her şeyden geçmişliği var. Devamlı dinlemeye gelmez, o kadar çekici bir şey değil. Ama “cool” işte, bunun Türkçesi her ne ise.
Diğer örneklerinde en iyi aklıma gelen LCD SoundSystem ve !!! (Chk Chk Chk de diyorlar da !!! çok güzel isim değil mi ya?). LCD Soundsystem dinlerken daha çok etkiliyor beni, ne yalan söyleyeyim. Değişik bir hayranlık duyuyorum ama diyorum ya, devamlı dinleyeceğim, sahipleneceğim bir müzik de değil. Yine de şu Get Innocuous!‘u dinlerken bayağı bırakıyorum kendimi, “innocuous” bir insan olarak.
Bir de bunun sözlerinde hoşluk çıkar, tekrarlı:
“You can normalize,
Don’t it make you feel alive?”
O tekrarın sonunda, 5:17’de “Get innocuous!” deyişi kadının, kısmen kayışın kopuşu gibi. Yine de ileri seviye gaz değil, çok sert değil, tadında bir şey.
Grubun Too Much Love ve Losing My Edge‘lerini de seviyorum mesela, ikincisinde anlattığı hikaye de ayrı güzel. WhoMadeWho’nun karizmatik, cool olmayan ama hoş Heads Above‘u, !!!’in All U Writers (bunda hafiften manyaklık da var, söz olarak), Slyd, Heart of Hearts‘ı var.
Sadece eğlenmek, boşvermek denince mesela LCD Soundsystem’in Daft Punk Is Playing At My House‘ı da var ki ben böyle birilerinden bahsetmeleri de çok severim – nedense?
Tek tek örnekler verdim, çok hakim de olmadığım bir konu kendisi ama sorsalar tam nasıldır diye, anlatamam. Dinlerken tanıyorum, diyorum “Bu dance-punk!”. Kıyısından punk’a bulaşmasa şaşardım, demek ki zevkim işte. Ben bayağı zaman beğendim, sonra kurcalayınca öğrendim dance-punk olduğunu. Yoksa dance-punk’ı dinleyeyim diye girmemiştim.
Öyle bir şey. Bu hafta da gelmiş, “bissürü” duygusal çıkarımlıklarımın arasına öyle sokulmuş ki diğerlerini kendime saklayıp bunu buraya attım. Neden? Bilmem. Normalliği sürdürmek için. Bir de zaten istiyordum anlatmayı. Bomboş bir şeyi anlatır gibi, tam öyle. Ama “cool” olan boş şey.
…
Önce çünkü Normal Person dinlemiştim Arcade Fire’dan, çok da severim. Ama ona isyan ettim, ben zaten normal insanım diye. Bari uygulama koyayım, değil mi? Evet.
“You got to set them up!”
Yazıda kod görünce gülümsedim. Rose görünce bi duygulandım 😀 üniversitede
üst kattaki öğrenciler sağolsun dinlettirmişti.
Ruh hali değişimi demisken: psychedelic 🗿