İçeriğe geç

Kategori: Edebiyat

Kopmak üzerine

Bu defa soru girişi yapmıyorum. Dahası bu defa giriş yapmıyorum. Hadi bakalım. Bir Ruşen Çakır, iki ben: Başlığı anlatımdan önce belirleyenler. O zaman ilerliyoruz…

Yorum Bırak

Yine insan üzerine

Bir gerçeği birden fazla yerde ve aynı dönemde tekrarlı olarak görünce bunu bir nevi işaret olarak alıyorum. Tabii alırım, neden almayayım? Evren (hıhım) diyor ki bana “Gamze anladın mı artık? E bi’ zahmet…”

Yorum Bırak

Uyanış üzerine

O noktaya gelince her şey normalleşiyor. Normallik biraz sıradan, önemsiz, boş. Her şey boş zaten, hemen hiçbir şey tutunulacak nitelikte değil. Bu yüzden normalleşmemeliydi ya da öyle normalleşmeliydi ki uyanmak yine de görünmemeliydi seçenek diye.

Ama devam etmek de normalleşiyor.

Yorum Bırak

Toplumsal sorumluluk?

İnsan sevip sevmediğimi bir türlü belirleyemesem de izlediğim gerçek. İnsanları izliyorum, yaşadıkları hayatı. Önceden daha çok yapardım ama hâlâ birini (diyaloğum olmayan birini) görüp bu insan nasıldır diye ufak, çok çok ufak düşündüğüm oluyor. Gittikçe o da azalsa da.

Dünyanın farkındalığının böyle gelişeceğini sanıyorum. Fizik, matematik, sosyal bilimler üzerinden değil. İnsanın insanı izlemesiyle, değerlendirmesiyle, düşünmesiyle bi’ yerlere varacağını. Empati değil benim istediğim, düşünmek. Çünkü…

1 Yorum

Kitaplarda

Hiç kitap, dizi, film karakterlerinde kendinizi buldunuz mu? Çok geniş kapsamlı oldu gerçi “kendini bulmak” deyince, biraz daha azını düşünelim. Bir özelliğinizi, yaşadığınızı, hissettiğinizi buldunuz mu? Buldunuzsa bu hoşunuza mı gitti yoksa aksi mi; rahatsız edicilik, dokunma, üzme… Hepsi olabilir.

Ben buldum. İlk buluşum çok şaşırtmıştı, rahatsız da etmişti. Sonra alıştım, sevdim hatta. Yine de olmasa daha çok sevineceğim halleri vardı hep. Çünkü çok rahatsız kişiliklerde vardım ben.

1 Yorum

Kısmi güzellikler

Başı güzeller, arası güzeller, sonu güzeller… Baştan sona sarmayan ama tutanlar. Aynı ilişkiler gibi? Yoo. Yine yem için böyle diyebilirdim de o konuda yazasım yok bugün. Var da yok.

Sıkıcıyım, biliyoruz bunu. Ben yine müziğimdeyim çünkü.

Belki biraz da kitabımda. Her şeyden bahsedebilirim. Kitabım değil, Umberto Eco’nun kitabında. Çok da sahiplenmemiştim, bayılmamıştım da. Neyse, öyle şeyler.

N’aber? Benden eh… Devam edelim mi, her şeyden ama her şeyden bahsetmeye?

1 Yorum

İnternet Kısıtlılığı – Şaka Değil.

İnsancığın en özgürlüğünü hissettiği alan zannediyorum internet oldu. Önce kendisini çeşitli nick’ler/mahlaslar güvencesine alarak, onunla örterek, sonrasında ise sorun yaşatmayacağı hissi geliştikçe (şimdiki bazı durumları saymazsak) ve “fenomenler” gördükçe saklanmayıp tam aksine ışıkları üzerine çekerek, dilediği davranışı – belki – kendi tercihlerine ve kurallarına göre sergilemeye başladı. Sadece kritik yapma, bilinç akışı ya da görsel içerik sağlama olarak da değil, sadece günlük ihtiyaçlarında bilmediği herhangi konu hakkında bilgi bulma temelli bağımsızlıklar da internetle gerçek anlamda elinin altında oldu.

Fakat internetin bu insanı kısıtladığı ve daha doğrusu bir türlü onun olmadığı daha somut gerçeklikten eksik kaldığı noktalar yok muydu? İşte onlardayım şimdi ben.

Yorum Bırak

E ölüme ağıtlar sonlansın artık.

Bir yıldan fazla zamandır anlamlandıramadığım bir ölüm hüznüm vardı David Bowie için. Tabii durduğum yerde ağlamıyordum sürekli de adamın dünyadan gidişi, onu güncel takip etmediğim halde kayıp gibi geliyordu. Oysa ne daha öncesinde ölen Lou Reed için bunu hissediyordum ne de sonrasında ölen Leonard Cohen için, ikisinin de müzikal anlamda bende daha çok yeri olsa da. Peki neden, neden, diyordum ki… Sonunda aydınlandım! Hoh!

Yorum Bırak