Tehlikeyi bilmekle umutsuzluğu karıştırıyorum bir kapta. Tatsızlık veriyor ikisi birleşince. Geçsin, görmeyeyim diyorum ama bunun nasıl olacağını bilmiyorum.
Az önce Mad Men‘i düşündüm, yine izlemeye başladım da. Çok güzel dizi, belirtmezsem olmaz. Bundan daha durum dizisi var mı bilmiyorum. Neyse, ne diyordum? Dizinin 60’ları anlatımında sigaranın henüz zararlarının netleşmemiş oluşunu, daha doğrusu toplumun sigarayı bugünkü gibi direkt zararlı kabul etmeyişini ve devamlı içişini gözümün önüne getirdim. Birden “keşke” geldi. Keşke o zamanda, bilmeden yaşasaydım. Hayır, bağımlı sigara içen insan değilim ama zevk aldığı sigarayı zararsız bilip içen insan rahatlığına özendim. Bugün hemen hiçbir tüketilebilir zevk ürünü zararsız bulunmuyor. Kişi bunun sorumluluğunu alıyor tüketirken. Alkol, sigara, fast-food, hazır gıdalar, hepsi. Sadece kanser ya da ölüm de değil, beyin kanaması yaşama ve felç, bilinç kaybı gibi neticeler doğurma ihtimali gelince… İşte bu riskler o zaman da vardı da keşke dedim. Keşke onu bilmeseydik, dünyayı görmeseydik, farkında olmasaydık…
“Ignorance is bliss.” hali. Harika geldi. Dünyaya karşı, insanlık için edinmen gereken tutum, diğer taraftan bireyselleşmenin aşırı güçlenişi yüzünden beklentisizlik, habire kendi bacağından asılan koyun olduğunu bilmek… Yorucu bir şey bu. Tutunamamanın en önemli sebeplerinden birisi tutunacağın/tutunulan kavramların hemen hiçbirinin güven vermemesi, doğru durmaması, her an yanlış olduğunu bildiğin bir ifadeye geçişinin geleceğini bilmen…
Ve umutsuzluk.
Sonra biraz da bunu düşündüm ama farklı yönden. İçten içe kendi hayatın için umutsuz olduğun konuda neden çok çabalar ve sanki olacağına inanmış gibi davranırsın acaba? Sonra “Bak, yine olmadı.” Sen umutsuzken, ana kişilerinden birinin sen olduğu bu konunun iyiye varması ya da “olması” mümkün mü ki? İstersen servet dök, istersen ağıtlar yak. Ne fark edecek ki? Bir tarafı sıfıra sabitlenmiş işlem gibi bir şey.
Her hafta diyor bunu bana bir insan, kendi hayatımdan yana kendimden ötürü umutsuz olduğum için başladığım. Anlıyordum hep neyi dediğini ama bugün hissettim aniden. Umutsuzluğun bitmesi dediğim geleceği planlamak değil ama yaşadığın güzel anın devamının gelmeyeceğine emin olmamak belki en azından.
Öyle bir çıkmaz geldi ki bunu görünce, hissedince… Nasıl değiştirilir bilmiyorum. Hep sürprize ihtiyaç duydum, hep keşke şaşırtılsam dedim ama bu kadar köklüsü nasıl sarsılır? Orada, kocaman, ağır bir karanlık varlık var ve ben çabalarken hep onunla, sözde ona arkam dönük dolaşıyorum. Biliyorum orada olduğunu, görmemek için kaçıyorum belki.
Onun oluşumu da biraz bilmekten belki, insanı bilmek, biraz da yaşananlardan – ta temelden? Herhalde. Bu defa da o olmasaydı keşke dedim. Yine rahatlığı, belki aptalca davranışları içerecek o hayalperestliği istedim. Her neticeye hazır olmak diye kılıfladığım, oysa hazır hali değil direkt beklemeyi getiren olmasaydı da yaşadığım döngü en azından dolu dolu tutunmaları içerseydi. Kaldı ki aptalca diyebileceğim davranışlar yine vardı, sadece daha kötü şekilde: Sonucuna dair hiç umut olmadan. Bir de neyin aptallığı? Neyin yüklenişi kendime yine?
…
Geçenlerde, iki yıl önce, alakasız bir insanla sohbet arasında, bir sorusunu cevaplarkenki yine umutsuzlukla gölgelenmiş bir anlık duygumu hatırladım nedense ve demirbaş gibi çökmüşün varlığına rağmen güzel olan o minicik duyguyu özledim. Öyle açım ki buna, anlatamam.
Rahatlık diyorum, korkaklıkta en yalın anlatım bu çünkü. Cesareti eylemsel anlamda fazla gösterirken diğer konuda ucunu görmemek de… Neyse.
…
Böyle düşünmeye başladım bugün, sonra burada anlatıp bitirdim.
Mad Men çok güzel dizi bu arada, söylemiş miydim? Don Draper‘in ilk bölüm konuşmasını da yine dinledim, haksız olsun isteğiyle yine beğendim. Ne o? Şu:
“The reason you haven’t felt it (love) is because it doesn’t exist. What you call love was invented by guys like me, to sell nylons. You’re born alone and you die alone and this world just drops a bunch of rules on top of you to make you forget those facts. But I never forget. I’m living like there’s no tomorrow, because there isn’t one.”
Mad Men, S.01, E.01