İçeriğe geç

11

Başa dönüyorum. Kabul edilir mi?

Hep soruyorum. Eli sıcağa temkinli uzatmak gibi bir şey bu. Yanarsa çekeceğim, o yüzden soruyorum. Yakabilir her şey, ondan soru.

Hiçbir şey bilmez oldum çünkü bilsem bunu değiştirmeye ihtiyaç duymazdım. Değiştirmem gerektiğini fark edince, kendime bakışım da dahil, bildiklerim “puf!” oldu. Deneyimler de, öğrenileler de. Deneyimler insanın kendisiyle şekillenir zaten, o yüzen değişiklikte deneyimin etkisi yok sayılmalı. Öğrenilenler? İnsan ve hayat ile ilgili neyi öğreniyoruz ki? Kalıcı neyi öğreniyoruz? Ben pek öğrenememiş olmalıyım en azından ki yetmiyor, kurtarmıyor beni.

“Bocalıyorum her şeyde, hiçbir yere gidemiyorum” dedim, “Bu daha iyi yine de, her şeyi bildiğini düşünene göre” dedi adam. Ama kolay değil. Her davranışta korkaklık, adım atamama, tutunamadan kalma…


Mutsuz muyum? Aslında daha iyiyim. Ruh halimi belirtiyorum ki yazıyı okuyuşunuzda sesimi duyun, şekiller netleşsin. Mutlu oluyorum hayatımda tek hayal ettiğim şeyi yaşadığımı fark ettikçe – inanamazsınız. Ama bu yetinmeyi getirmiyor çünkü hep eksikliği var bir şeyin. Kocaman eksiklik.


“Mutlu olmak istiyorum” dediğimde “Bana bu biraz şımarıklık gibi geliyor” dedi. Neden? Sormadım sanki. Kızdım çünkü. Neden? Hiç… Velev ki şımarıklık olsun, eee? N’olurdu? Bu “zayıflık” üstümde olsa n’olurdu? Hiç.


Bi film klişesi vardır ya, karakter ömrünü bi’ hedefe adar, sonra ulaştığında aslında o hedefin “nanay”, asıl değerin kaybettiklerinde olduğunu görür. Benzerini yaşıyorum yer yer. Kaybetmedim bir şey de gizledim, gizli kaldı. Onu çıkartmaya korkuyorum ama asıl ihtiyacım orada yatıyor. Diğer yanımsa bağırıyor, ortada o var hep. Eylemlerimde de var, yaklaşımlarımda da, ilişkilerimde de… Yapamıyorum, yapmak istiyorum ama… Ya yakarsa?


Anlayamadığımı fark ettim. Hep söylediğim “anlamıyorum” gibi değil, bir insanı anlayamadığımı. Anlatmadı zaten, ben çabaladım, sandım ki anlıyorum hepsini ama sonra gördüm ki onu o kadar anlayamamışım ki… Anlatsaydı keşke dedim, keşke tanıtsaydı biraz da anlayabilmem için. İnsanı anlamak için önce tanımak gerekir çünkü, bilmek. Anlaşılacak kavram insana bağlıdır, olmaz geneli.

Oysa hep fazladan anlayışlı bulundum, şaşırdım bile kimler beni yakın buluyor kendisine diye. İstediğim gayret ettiğim şey değildi, ama olmuştu işte. Bozulduğunu gördüm, rahatlık da hissettim, burukluk da. Üstümden yük de kalktı, düzeltebilsem keşke de geldi. Ama işte… Anlayamamışım.


Bunlar boşluk günleri. Boşluğun ileri boyut olduğu ama yok etmediği günler. Dolması ihtiyaç olan ama hiçliğe itmeyen. Öyle şeyler. Dağınıklar da, görüldüğü üzere. Öyle.

Tek Yorum

  1. Bunlar boşluk günleri. Boşluğun ileri boyut olduğu ama yok etmediği günler. Dolması ihtiyaç olan ama hiçliğe itmeyen.

    Boşlukta olduğumuzu sanıp, aslında an be an dolduğumuz günler desenize… Yalnızız deyip hiç yalnız kalamadigimiz gözlerden ırak olamadığımız günler… Bu günler daha iyi çünkü dolması ihtiyaç hissedilmiyor… Daha doldurulamaz ve boşluğuna tahammül edilemez günlerde gelebilir kötülüğün iyiliği alt ettiği bir evrende belkide bunlar yaşanıyor kim bilir…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.