Ben uyurken ve kitap okurken müzik dinleyemem. Uyurken zaten müzik dikkatim uyku tadımı kaçırır. Dahası ani ses değişimleri, yükselişleri sıçratır. Bu da uyku olmaz. Kitabı da zevk için okuyorken dikkat toplamakta zaten zorlanan insan olarak müziğe de dikkat payı veremem.
Ama bugün az farklı oldu.
Hani bazı gün olur, nötr hissedersin her konuda. Böyle sen bi’ ayrı dünyaya geçmişsin, tüm yaşadığın, istediğin, hissettiklerin başka kavrama aittir. Boşluk mu çevreni sarar yoksa boşluk bile mi o öbür tarafta kalır, bilmeden ve hiçbir şeye önem veremeden varlığını hissedersin. Güzel değil ama çok kötü de değil hani… Bugün onlardan.
Alakasız, hiç dinlemediğim nice şarkı döner kafamda. Bugün o da olmadı. Son günlerde çok dinlediğim şunun son 1,5 – 2 dakikası çalıyor hep. (Grubun geneline tespit yapamadım ama bu bence post-rock)
Kahve içip okurken sonunda dayanamayıp açtım, dinlemeye başladım. Kafada dönen şarkı zaten dinleme isteği gibi gelir bana, çoğu zamanki zerre dinlemek istemeyeceğim şarkılar bu dediğimle çelişse de. Belli ki yine dikkat sorunu oldu, kitabı bırakıp buraya yazmaya geçtim.
Bir yandan da mantıklı adamla konuşurken aslında kendimizi tuttuğumuz kontrol mekanizmamız gitse, o freni yok etsek ne olur diye merak uyandı içimde. Ama nasıl bir merak… Düpedüz istedim ki ben çok frenlenen de değilim aslında. İsteğim çok yok belki sadece. Yine de o soyut gücü yok etsek ne olur bilmek istedim. 1 – 2 kişi için değil, toplumsal, dünya çapında…
Müziğe ritm tutmak vardır ya, bu dans mıdır? Değildir tabii ki. Starbucks’ta yapamadım. Bu da benim frenim herhalde. Herkes kendini bıraksa, hatta herkes değil, bu defa 1 – 2 kişi bırakacak benimle bilsem hiç zorlamadan başı çeken olurdum. Müzik dinleyen insanlar var. Ama hayır, bu yapılmaz. Onun yerine 4 kişi bağıra bağıra konuşur hiç tereddüt etmeden çünkü normallik budur.
Kıpırdamak istemiyorum ama kıpırdamak zorundayım. Kitap (yine Huzursuzluğun Kitabı) ağır ağır halleri sürüyor önüme. Bazısı zaten çok iyi bildiğim. Bazısı kendimde değil başkasında gördüğüm ama söyleyemeyeceğim – söyleyebileceğim o ortam olsun diye çok istedim. Belki yanlış yapıyorum okuyarak bunu çünkü perçinliyor tatsızlığı? Belki de tam aksi etkisi var. Kendimi özel görüyorsam (görüyor muyum?) bunun öyle olmadığını koyuyor önüme.
Varlığın tekliği kötüdür çünkü yalnızlık güzel değil. Zıtlık mi tamamlar insanı yoksa aynılık mı? Kim bilir? Zaten bunun da kanunu olamaz. İnsan temeli hiçbir şeyin olmadığı gibi.
Normalliğe döneyim, ondan uzaklaşmışım yanılgısından çıkıp da ayakkabı bakayım. Şarkı çok güzel ama.
Zaten değişim içindeyim sanırım. 15-16 yıldır gitar solosundan zevk almadığımı bilirim, aldığım parça sürüldü önüme. Saksafon sevmem, bazı parçalarda hoşuma gitti. Caz sevmem… Hâlâ sevmiyorum, o aynı.
Değişim iyi, güzel. Nötr aslında.