Akşam üzeri güzelliğinde arabama giderken yanımdakine dedim ki şimdi çimlere uzansam. Hafif esinti olsa… Ağaç tam üstümde değil de az ileride görüşüme girse dalları sallanırken. Ben de böyle gökyüzünü izlesem… Yatsam öylece, yapmadım yıllardır hiç. Bomboş alan, uçsuz gibi gelen… Gökyüzü bugün o kadar temiz mavi değil, ama tertemiz olsa, canlı…
Aslında benzerini suda sırt üstü yatarak yaptığım aklıma geldi, iki yıldır olmadı da. Ama çimler asıl istediğim, öyle bomboş yatarak bakmak. Sudaki salınış yok onda ama daha güzel aslında, kontrol ihtiyacı yok, kendini kasmak ya da kasmamak gibi bir uğraş yok. Sadece yatıyorsun, izliyorsun, hissediyorsun.
Böyle bir şeyler istiyorum ben. İhtiyaç duyuyorum. Bazı isteğim insan içeriyor, bazısı yalnızlık. Hepsinde rahatlık var, destek ve hatta güven var, sorumluluk ya da kaygının bende olmaması var.
İnsani şeyler istemek aptalca gibi geliyor. Aptal olmaktan korkuyorum ki bu da bir aptallık. Neden aptal olmaktan bu kadar korkuyorum bilmiyorum. Yanlış yapmak ve bunu aptallıkla yapmak, bilmeden, yanılarak… Yanlışı da bilerek yapmalıyım sanıyorum, neden ama iyi de? Aptal olman kaçınılmazken, olsan ve bu dümdüz ortada görünse n’olur?
Çok kolay üzülüyorum, üzüldüğüme kızıyorum. Çünkü üzülememeliyim. Neden iyi de?
Nasıl oluşturdun bu yapıyı diye kendime soruyorum sonra. Çocukluktan mı gerçekten? Yoksa… O dört yıl var bi’ de. Ondan önce birileri vardı, söylediklerine göre ben soyutlanmaya başladımsa da.
Çıkmazda kalıyorum. Boğuluyorum içinde. Öfke gelse belki rahatlatacak, belki kızabilsem… Yapamayıp çıkmazda öyle…
Neyse ki hep olmuyor bu, hep huzursuzluğu biliyorum ama bu hep değil. Huzursuzluk bile uyuşmaya gidiyor arada. Bazı da eğleniyorum, eğlenince “Ne güzel…” diye düşünüyorum.
Ama… Öyle. Neyse.