Bir gerçeği birden fazla yerde ve aynı dönemde tekrarlı olarak görünce bunu bir nevi işaret olarak alıyorum. Tabii alırım, neden almayayım? Evren (hıhım) diyor ki bana “Gamze anladın mı artık? E bi’ zahmet…”
Mad Men‘i çok çok çok severim. Don Draper‘i de tüm kötülüğüyle severim – maalesef. (Her şeye müstahak mı oluyorum acaba bu yüzden?) Sopranos ile Mad Men’i aynı adam yazmış, Matthew Weiner ve ikisinde de sorgulamalar, düşünce akışları hoşuma çok gider ama Mad Men benim için daha güzeldir. Olaysızlığı içinde anlatımları vardır zaman zaman, çok zaman, o kadar sevdiğim şeylerden ki… Neyse.
Don Draper arada düşüncelerini yazıya döker. Birinde şöyle bir şey der:
“People tell you who they are, but we ignore it because we want them to be who we want them to be.”
The Summer Man: S.04, E.08
Geçenlerde bir yazıda da belirttiğim üzere şimdilerde Fernando Pessoa‘nın Huzursuzluğun Kitabı‘nı da okuyorum (ilk defa iki kitap okuyorum aynı anda, o tek başına ağır geldi de). Onda da şunu geçirir Pessoa:
“Biz aslında insanları sevmeyiz. Sevdiğimiz bir insan hakkında oluşturduğumuz fikirdir. Kısacası kendi uydurduğumuz bir kavramı – ve sonuç olarak kendimizi sevmekteyizdir.”
112 – H.K.
Tamam beyler tamam, anladım neyi söylediğinizi. İkiniz birebir aynı şeyi söylemiyorsunuz da bi’ yandan da yapıyorsunuz bunu, bağırıyorsunuz resmen. Ben de fark ediyorum belki aynısını. Tatsız ama bi’ yandan da rahatlatıcı çünkü insana dair beklentiler, onu “saf mel-lek” görmeler bitince daha kabul edilebilir olur her şey. Kendi yanlışların da aynı sebepledir zaten. “Mük-kem-mel” olmadığından, hı? Tabii.
Zaten bir de hatalara nasıl davrandığımız mesele. Kendini dahi sayıp belki olan aptallığını kabul edememek. Biz sadece görmek istediğimiz gibi görmeyiz insanları. Biz onları ideal saydığımız şekilde görmek için çabalarız çünkü yoksa varlıklarını hayatımızda tutmamız salaklığımızdır, kaba tabirle. Neden salak olalım değil mi?
İnsan, diğerleri ve biz, ben, zayıflığı olanlarız. Bu rahatlatıcı, oldukça. Ne Don ne de Fernando böyle bi’ sonuca varıyor, ikisi de kötü yönde bırakıyor ama bir yandan çok rahatlatıcı gerçeği sürüyorlar.
Konuyla ilgili derin sözleri olan bir parça koymam buraya uygun düşerdi ama canım pek istemedi. O sırada Daily Mix 2 içinden de şu parça geldi, eğlencelice, dedim yapıştır Gamze.
Ben bu şarkının girişindeki davullar ve intro arasında bir kağıt yırtılma sesi var ya, ona bayılıyorum ya… Sigara paketi açma sesi diyenler de olmuş, belki öyledir. Ama sanmıyorum, basbayağı düz kağıt yırtma sesi. Ve saykoloci dünyası buna ne diyor şu anda bilmiyorum (bir ara bulmuştum aslında) kağıt yırtma zevki var. Çok yaparım, ağaçlardan çok özür dilesem de acayip zevk alırım.
Buyrun çerezliğinizi. Grubun bio’sunda yazan giriş de hoşuma gitti. Onu iliştireyim:
“The Libertines joined the pop fray of 2002, competing with the likes of the Strokes, Hives, Vines, and Doves with their debut single , ‘What a Waster.'”
Spotify, The Libertines Bio
Sonu -s ile biten gruplar furyası. Komik, tatlı, acayip şey.