Kim, ne kadar özgür bilemiyorum. Toplumsal standartlara uygunluğu alttan alta arayınca özgürlük herhalde olmuyor insanda. Bir yandan otoriteye (toplumsal yargılar da bunlardan) kendine hakim olamadan karşı çıkarken bir yandan da bazısını hayatında arayınca özgürlük zaten gelemiyor. Ama belki de özgürlük bunlarla alakalı değil, hı?
Bir ara gittiğim, sadece konuştuğum psikolog vardı. Konuşmak rahatlatmıştı o zamanlarda, bi’ süre iyiydik bu yüzden. Bir gün “Hiç özelim yok” dedim, “Aslında tam aksine, o kadar çok var ki…” dedi, bayağı içten. Arada aklıma gelir. Özgürlük için dediğim de bunun gibi. Özgürlüğü bilemiyorum ama benim özgürlük değil sandığım nice şeyin içinde hayli özgürlük var olabilir.
Hep mücadele içinde olmak yoruyor insanı. Özgürlüğün için, birey olduğunu ortaya koymak için, var olan engelinin seni geri bırakmadığını göstermek için… Hep yalnız başına mücadelede olmak daha çok yoruyor. Ailene karşı bile, desteksiz, kendi başına, bir şeyleri inşa etmek zorunda olma hissi…
Ama özgürlük ne? Sabah uyandığında boğulduğunu hissetmiyorsan özgür müsün acaba? Ben sabah uyandığımda mutluluğu hissettiğim ara günleri biliyorum, çok fazla olmasa da. O daha önemli değil mi zaten bi’ yerde?
Neden özgürlük bu kadar önemli geliyor acaba? Mesela kendisini eşinin “kurallarına” uygun hale getirmek özgürlüğü bırakmak mı oluyor yoksa aslında bu tercihinden ötürü yine özgür mü oluyor kişi? Toplumsal özgürlükler başka, ben bireyselden bahsediyorum daha çok. Toplumsala başka zaman belki.
Çocuğu olan insan tam anlamıyla özgür konuma geçebilir mi, geçmeli mi? Çocuk sorumluluğu tartışılır bir şey değil, o varken özgürlük dediğimiz şey ikinci plana kalmalı mı kalmamalı mı? Özgür irade o çocuğu yapmayı tercih etti zaten, bu noktada vazgeçme özgürlüğü olmalı mı doğmuş çocuk ortadayken?
Standartlara uygun yaşam sürme isteği de özgürlük olabilir mi? Kendini ölçütlere adapte etmek istiyorsan, bunun farkındaysan, özgürlüğünü orada bulabilir misin?
Özgür olmak yalnız olmak mıdır bi’ de acaba? Bağ kurmak ile özgürlük birlikte yürümez gibi geliyor, yanlış muhtemelen ama geliyor. O zaman yalnızlığın bir seçim olduğunu düşünürsek, emin değilim tabii de, bu özgürlüğü seçimi midir? Yan etkisi de yalnızlık, belki, hı?
Özgürlük çok geniş. Ben bu ara kendi kusurlarımı kabul ederek kendimi özgürleştirmeye çalışıyorum. Çünkü gördüm ki hayli tahammülsüzüm. Fiziksel kusurlarıma da (kusur sorgulmasını sonraya bıraksak?), kişiliksel, akli, ruhsal kusurlarıma da… Bir yandan diyorum, “Ben de bu konuda bozuk olayım, n’olur?” ama bunu uygulayamıyorum. Yapabilirsem özgürleşeceğimi hissediyorum aslında.
Kendimden özgürleşeceğim yani.
Daha önce, çok çok önce yine paylaşmıştım ben bu şarkıyı burada ama şimdiki konuma çok uyuyor. Orijinalinden iyi cover’lar listesinin başı derim, My Body Is A Cage‘in Peter Gabriel yorumu. Sözler konusu esasken Arcade Fire‘dan da verebilirdim ama böyle güzel hali varken, neden sahibine sadık kalayım?
” My body is a cage that keeps me
From dancing with the one I love
But my mind holds the key”
Bir de Beauty var, caanım Einstürzende Neubauten‘imin.
O da fiziksel bir şeylere varıyor ki…
“Your arms would not be able to stretch as far as necessary to form an adequate gesture for beauty
– You know that, don’t you?
– So… beauty remains in the impossibilities of the body “
Güzelliği olmasa bile n’olur? Öylece kabul etsem her şeyi, özgürleştirsem… Olur bence, iyi olur.