Tahammülsüzleşiyorum. Tepkili, isteksiz, ters, sert, aksi, huysuz… Kaba diyemem, kaba lafım yok. Küfrüm yok, önemli/hassas/özel konulara girmediğimi biliyorum. Ama dayanamıyorum günlük hayatta çok hale, davranışa. Ben mi doğruyum, onlar mı doğru, hoş görerek devam etmek mi doğru bilmiyorum ama… Yalnızlık içinde yalnızlaşmayı somutlaştırmayı seçiyorum.
Bunun uzun anlatımı yok daha. Sadece istiyorum ki öyle ruh hâlinde olsaydım ki abeslik görsem de dokunmasaydı, benimle ilgililer bile “Salla gitsin” diyebileceğim gibi gelseydi. Dürüst tepkiyi çıkartmasaydım. Çünkü fazla geliyor bana, çok geliyor. Söylüyorum bozuk gördüğümü, bozuk mu değil mi bilmeden – herkes için bu belirsizlik de.
Bir gerçek var, sen aksi ve ters olursan yalnızlığın içine gidersin. Ben de çünkü istemem beni tersleyenle görüşmeyi. Ama tahammül edemiyorum. Dönemsel olduğunu fark ediyorum, bu rahatlatıyor ama neden sorusu da hep aklımda. Neden yapıyorum değil, neden ben bu ruh haline sürükleneceğim hayattayım diye.
İnsandan girip hayattan devam edersem, yıllarca hayatımı sorgulamadım merkezi olayı hakkında “Neden ben?” diye. Aslında şu anda da o soruyu sormuyorum. “Neden benim hayatım böyle?”yi soruyorum, “Neden ben böyleydim/böyleyim?”i. Bunun üzerine gidiyoruz zaten, teknik destek aldım da… Neyse.
“İyi gördüm ama seni” diyor bir kadın çünkü iyi olmayacağım bir şeyler yaşadığımı biliyor, iyiyim genelde. İyi olmak istiyorum, iyi olmam beklemeyecek durumlarda bile iyilik gelsin bana artık diye bunu yaptığımı biliyorum. Ben sadece rahat hissetmek istiyorum, başka şey değil.
İnsanların arasında ama öyle değilim. Çok iyiler var, onlarla gülüyorum, konuşuyorum – genel konuları. Ama insanlarla iyi değilim aslında.
Derin nefes alıyoruz şimdi. İnsanlar arasında da. “Hoh!” ediyoruz ardından ve daha hafifliyor her şey, heeeer şey! Atıyorum gibi geliyor ama bende var bu, yine çıkartayım madem. “Sal gitsin” var ya, onu yapıyoruz. Ben yapıyorum. Yapayım.
Saldım, gitti.
Hoh.