Böyle bir büyü olsa, sihir, güç, her ne ise. Sen bir şey yapmaya gerek duymasan ama her şeyi noktalasa kesin olarak, yok olsan, kaybolsan… Çok güzel olmaz mı?
Sabah işe giderken çok önceden bi’ insanın hakkımda yaptığı yorumu düşünüyordum, geçenlerde hatırlamıştım bunu. Daha lise dönemindeydik, yaş 16-17. “Hep uyumlu olmaya çalışıyorsun ama hep bi’ turistlik var üzerinde. Hep bi’ ‘Ben burada ne yapıyorum?’ der gibi hâl”
Yok o yabancılığı anlatmayacağım, o başka konu. Ben bunu hatırlarken az önce belirttiğim yaşımı düşündüm. Ben 16-17 isem, benden 2 yaş büyüktü, o da 18-19 yaşında. Bencil olduğunu düşünürdüm ama aslında bir yandan izliyormuş da insanları ki bunu bana, başka şeyi de başkalarına dedi herhalde. Daha çeşitli gözlemleri de olurdu çünkü, hatırlıyorum bazısını. Niye hatırlıyorum? Çünkü bana benimle ilgili gözlemi sunması hoşuma gidiyordu belki, belki ilgi içerdiği için bu, belki kendimi görmek… Kim bilir?
Sonra dedim ki kendime, ben izlemeyi sevdiğimi söylerim hep ama aslında bir yanım aynı onun dediği gibi izlemeyi değil izlenmeyi seviyor (bunu söyleyen başka kişiydi). Belki ben kendimi ortaya koymayı, istediğim izleyiciye sunmayı seviyorum? Yok, o şekil sunmak değil. İzlemelik sunmak, gözlemlik. Olabilir, kulağa ya da okuyunca akla çok hoş gelmiyor, “kendini sunmak”, “izlenmeyi istemek” gibi tabirler ama… Olabilir, yapı bu olabilir.
Hani şey gibi değil, ne bileyim, teşhir ya da popüler olanı sunmak gibi değil. Onu da isteyebilirim de onda sevdiğimi, özel insanı hedeflerim daha çok, daha basit canlıyım ben sanılandan. O sanırım anlatmayacağım bambaşka konu yine. Bu yazıda bahsettiğim, birilerine izlenecek şey koyarken benliği önce çıkarma meselesi. Göğüs dekoltesi koyup, dille erotik poz verip göstermek gibi değil, o da izlemeliktir de benlik kayboluyor – hiç ama hiç ahlak yargıçlığında değilim şimdi. Sen kendini gizlemeden, düşündüklerini, yapını, algını yansıttığında ortaya koyduğun benliğin var ya… Ben onun izlenmesinden hoşlanıyor olabilirim, iyimle ve kötümle. Dünyada kapladığım yer varken, çok çaba harcamadan bunu yapabilmek güzel geliyor.
Peki.
“Fakat başlık bambaşka Gamze?” Hıhım. Ona gelelim.
Kaybolmak istiyorum, yok olmak. Dünya üzerinde hiç var olmamışlık gibi – ki gerçekten kaybolacaksam, yok olacaksam bunun önemi de yok doğrusu benim için. Bu dünyada var olmuşluğum ve oluşturduğum izler kalsa ne kalmasa ne? Ama sevdiklerin üzülmesi var tabii. Ama ölmek demiyorum, o da var da ben kaybolmak, birden, büyülü gibi, sihir gibi yok olmak istiyorum. Noktalamak. Noktalanmak. Bitirmek. Bitmek.
Herkes unutsun birden, varlığım nokta kadar dahi yer edinmesin hayatta istiyorum. Silineyim, ben de silinmişliği hissedeyim ama var olarak değil, silinerek bütünüyle.
Kendimi ortaya koyuyorum, basit mevzularda bile bunu istemeyip siliyorum. Silme gücü var, çok iyi bir şey. Öyle “Ben yazdığımı silmem!” demiyor, bunu dik duruş, güç, güven görmüyorsan – görsen de baskın gelmiyorsa mantığında, anında her şeyi silebiliyorsun. Öyle unutmaktan bahsetmiyorum, fiziksel varlığı yok etmek. Kargaşa dönemlerinde yoğunlaşıyor bu hâl, aşinayım. 8-9 yıl önce de olmuştu, ne hissediyorsam o sıralarda. Yine yazdığım her şeyi siliyordum – çeşitli platformlarda illâ yazdım ben hep, nedense. Hep de kendi kendime, popülerleşemeden.
“Ee yazma? Silmek çünkü bir fasıl daha, yazma olsun bitsin? Kaybol işte?”
İşte onda da üstteki dediğim kendini ortaya koyma mı baskın geliyor acaba? Yani çok okuyanım yok, ilgilenen ve fikrimi okumaktan zevk alanlar var – bu ara sağ olsunlar daha çok belirten oldu bunu ama öyle vazgeçilmez de değilim, vazgeçemeyeceğim bir zevk de yok. Ama fikri belirtme, yorum yapma, söyleme, anlatma… Bunları istiyorum bir yandan.
Hayır oturup bunu düşünüp delirmiyorum, az önce yine sildim bir şeyleri de şimdi yazarken düşünüyorum, bilinç akıştırıyorum. Bir de bu gel-gitlilerden, heyecanı yüksek, biraz agresif, fazlasıyla agresif şunu dinliyorum:
Bunda da kargaşa var. Çok güzel, güçlü, kararlı bir parçaya neden motherfucker=redeemer ismini verirsin Godspeed You! Black Emperor? Bir çiğlik hissediyorum ki sağlamlığıyla çelişiyor. Ahlakçılık ya da üslupçuluk değil, hiç değil ki küfür hassasiyetim de yok (neden olsun?) ama sanki… Ne bileyim, siz de bunu istediniz ki “redeemer” için “motherfucker”ı uygun gördünüz, yanılıyor muyum? Ben de istediğinizi hissediyorum zaten.
…
Neticede… Kaybolsam, öyle istiyorum ki bunu… Silinsem, uçsam… Bir yere güvenle, rahatça kendimi bırakamadığım, huzuru, mutluluğu duyamadığım müddetçe iyi olsam dâhi – ki değilim, bitsem… Nasıl istiyorum ben bunu, öyle yoğun ki… Şimdi sorulsa bu önünde seçenek diye, yaşamı sevme, sonralarda mutlu olma ihtimali falan demeden anında kabul ederim. Zaten anlık kararlarla hayatını yürütenim… Böylece yok olmayı seçebilsem de artık yorgunluğum, üzüntüm, yılgınlığım bir daha tekrarlanmamak üzere noktalansa.
Kaybolmak kurtuluş olsa.
Öyle tatlı geliyor ki düşüncesi… Anlatamam daha. Ah…
Bu yazı yorumlara kapalı, ama geri izlemeler ve pingback'ler açık.