Burada bazen filmlerden de bahsettim de genelde kitaptan bile çok çekinirim sinema konusunda konuşmaya. Oysa Ekşi’de yazdıklarımın çoğu film ya da dizilerle ilgili, orada çok gizliyim ya (!)… Yine de hafiften Kubrick’ten bahsetsem mi?
Sinemadan yana konuşmaya çekinirim diyorum ama bu konuda çok ilgili olduğum zamanlar da var. Merakım sinemada yönetmene yönelik daha çok, klişedir belki ama. Yani bir yönetmenin filmlerini izlemeyi seçiyorum, bilmek istiyorum onu, anlamasam da bilmek istiyorum.
Bu amaçla bazı yönetmenleri izleme dönemleri yaptım. Hani diğer yönetmenlerin tarzını bildiğim de olur, David Fincher’ın 3-4 filmini izlemişimdir mesela da onda yönetmenden ziyade filmi seçmişimdir. Öyle anlatayım. Yine de çok konuşabilecek konumda değilim şahsi zevkim dışında çünkü o kadar bilinmez alan ki görsel sanatlar benim için, 3 dakikada birileri bozabilir sanıyorum. Yine de zevkim var ya, ondan bahsedebilirim, hı?
İlk olarak bahsedebileceğm Kubrick. Ben Stanley Kubrick‘i The Shining‘iyle tanıdım çünkü lisedeydim, Stephen King’e her zaman sevgim vardı (bu konu biraz komik düşse de bu filmde) ve nedense, önümüze bi’ şekilde düşmüştü. O zamanki lise kafamla film güzel ama çok anlamlı olmayan bir şey gibi gelmişti. Hala da size diyemem ki “The Shining şundan ötürü külttür!” Geçen işte arkadaş sordu, birkaç özellik söyledim, kitaptan farklılığını söyledim ama ne bileyim, yetersiz sanki söylediğim her şey… Renkleri (turuncu, kırmızı, sarı tonlar geliyor aklıma hep), sahneleri (REDRUM yazılı kapı, Jack Torrance’in en başında “Hiçbir şey olmayacak” tarzı gülümsemesi, “Come play with us Danny” kızları vs.) özel bence, dahası durağan gerilim diyebilirim de bu yeter mi anlatmaya? Ama severim, çok da severim. Yine izlesem izlerim hiç düşünmeden (3 defa izledim sanırım).
Bu biraz merak uyandırdığından Full Metal Jacket ve A Clockwork Orange‘ı da dünyadan kopuk olduğum zamanlarda izlemiştim. İkisi de bambaşka filmler diğerine göre, 19 yaşımdaydım ehrhalde A Clockwork Orange’ı izlediğimde ve “Ben bunu niye izliyorum?” diye bi düşünmüştüm onu izlerken. Bugün olsa, 31 yaşımda, tabii daha başka detaylara odaklanırım herhalde de… Film bittiğinde gelen tatmin hissini unutmuyorum ama izlerken verdiği rahatsızlığa rağmen. Zaten hikayedeki sonradan geri döndürme uğraşı devletin, “düzeltme” operasyonunu geri almaya kalkış falan, onları anlamlandırabilmiştim. Full Metal Jacket ayrı bir şeydi zaten, asker filmlerini normalde sevmem pek de bunda daha genişti ondan. Yine de hakkında çok konuşamam gibi geliyor, belki bi daha izlesem bu değişir de…
Beni en çok şaşırtan Kubrick filmiyse Dr. Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb oldu herhalde. Az biraz tarzı fikrini yine de edinmiş miydim, bilmiyorum (diğerlerinin üstüne Eyes Wide Shut ve Bary Lyndon da izlemiştim) ama hakkında hiç ama hiçbir şey okumadan izlemeye başladığım için komedi oluşu da şaşırtmıştı, aleni didaktik -kara komedi oluşu da. Bir de nasıl beğenmiştim var ya, hemen bitmişti izlerken. Soğuk savaşı resmetme şekli, Amerika il Rusya’yı anlatışı (bi telefon diyaloğu vardı, hiç unutmam)…
Bugün herhalde bunlardan sonra sorulunca en sevdiğime Stanley Kubrick diyebilirim rahat. Şahsi zevim işte, uzmanlığım değil. Başka yönetmenlere dair de bir şeyler söyleyebilirim de sevmek kısmı Kubrick oluyor bende.
Hı Olmaz Öyle Saçma Şey’de İlker Canikligil’in Kubrick anlatımını da dinledim geçen, o The Shining 5 yılda çekilmiş! Daha uzun zaman daha iyi iş demek değil bence ama ilginç hal bu bence, değil mi? Peki Danny nasıl 5 yılda evrim geçirmemiş? O çocuk nasıl ergene dönüşmemiş? Çünkü filmin bi’ de tüm sahnelerini peşi sıra çekiyormuş, yani ilk sahne çekildi, bu yerde bi de bilmem kaçıncı sahneyi çekelim değil de devamında öbür odaya geçiyorsa hikaye, oraya gidelim şeklinde. E Danny boy 5 yıl içinde değişmez miydi? Başından sonuna kadar rolü var… Kafamda deli sorular!
Ama şuraya az önce bahsettiğim sahneyi koyayım, ben izlerken hâlâ geriliyorum. Böylece de gergin gergin yazım bitsin. Buyrun, gerilelim…
Hı, bu arada hala 2001: A Space Odyssey‘yi izleyemedim, izleyesim gelmiyor resmen. Bu da mahcup, kötü, “Aman noolcek?”li son olsun.
Full Metal Jacket ve A Clockwork Orange ikisini de izledim ben ikinci filmi yani Otomatik Portakal’ı kitabı okuduktan sonra izledim 🙂
Diğerini sanırım lisedeyken henüz yeni yeni komünist olan arkadaşım izletmişti.
Youtube’daki Kubrick videosu için teşekkürler.