Girişte bu yıl yapmaya çalıştığım şeyleri sıralayayım. Kasımda yeniden flüt çalmaya başladım, ders alıp sesi daha düzelteyim dedim. Sonra sertifika al dediler, ABRSM Royal Academy sınavına başvurduk (önümüzdeki hafta cuma sınavım var). Mayıs başında ALES’e giriyorum, ardından yine ODTÜ Proficiency’ye yani İngilizce sınavına gireceğim. İkisinden de iyi alırsam Psikoloji bölümüne yüksek lisansa başvurmayı planlıyorum. İşimi değiştirdim yakın zamanda, artık net olarak “iOS developer” ünvanlıyım ve yeni projeye alışmaya uğraşıyorum. Fotoğrafçılık yapabileceğimi pek sanmıyorum sandalyemde (gerçi bugün ‘neden olmasın?’ geldi bi’ ama…) ama Photoshop öğrenebilirim dedim, Udemy’den ders aldım. Hiçbiri henüz başarı değil, o yüzden övme diyemeyiz kendim için. Hepsi girişim. Neden?
Sonucu baştan söyleyeyim, boşlukta dingin, huzurlu değilim. Dolmalı zamanım bir şekillerde, kafam dolmalı. Oysa huzurum olsa…
Bazen öyle hissediyorum ki huzurum olsa, eve geldiğimde sevdiğimle akşam yemeğimizi yapsak, yesek, otursak televizyonda boş ne varsa izlesek (belki film seçsek izlemeye), bunların hiçbirine el atmazdım gibi geliyor – işim dışında tabii.
Bazen derim ki eve gelip ayağımı keyfimce uzatıp koltuğa kendimi atabilsem… Nasıl güzel bir şey olur o…
Sessizliği severim mesela. Çok az insan bilir bunu, belki bir kişi. Susup dinlemeyi de severim. Yeter ki rahat, huzurlu olayım. Tamamen olmasa da biraz. Biraz.
Kötü olan, hep bunlar en sonunda olacak diye düşünürdüm, inanırdım, inanmaya çalışırdım. Şimdi artık ip elimden tümden gitti gibi geliyor, tümden.
Hadi şunu koyayım bi.
Şarkı Dark‘ın 1. sezon son bölümünde çalmaya başladı. Tabii tanıdım Blixa Bargeld‘i hemen. Şarkıyı o an sevdim sözleriyle, sonra daha da dinledim tabii.
Artık olacak belki sakin, dingin, tatlı hayat diyor. Mesela o da sayıları atıyor artık, bırakıyor. Hep denemiş, hep düşmüş, yine denemiş. Ama olmamış. Yine de olabilir diyor. Her şey böyle giderken, son sözler başlıyor:
“I thought I have been given
Another chance again
But heaven lies as usual
I repented but in vain
It tries to cheat me out of my good aim
Take away what I never really got
My quiet life
No quiet life for me
No quiet life
No quiet life for me
A quiet life for someone
No quiet life for me”
Bu pes ediş, yine olmayacak demek, vazgeçmek… Ne bileyim, altı üstü şarkı (Bunu sürüyle yazıdan sonra demem de olmadı ama) ama dokunuyor bana. Kendim vazgeçsem de sanki birileri, sevdiğim bir şeyler “Yapılabilir bu!” dese daha iyi hissediyorum. Hani beni bildiğinden değil, laf olsun diye değil, gerçekten, bilip bilmeden de olsa söyler ya birisi… Mesela Bargeld.
O da bırakıyor tabii. Kemanın çok tatlı hava kattığı şarkısında.*
Derken…
Hiçbir yerde yazmıyor ama uzun melodiden sonra yeniden söylemeye başlıyor.
“Even if I have to stray again,
There is a life for me.
A quiet life,
A quiet life for me.
A quiet life.”
Nasıl tatlı geldi bu kısmı ilk fark ettiğimde bir bilsen okuyucu… Hayır hayati değil de işte, bir çeşit “Hâlâ olabilir” der gibi. O yapmayacak hiçbir şeyi ama… Öyle bir hava.
…
Çok çok yıllar önce, bazen durup bakınca rüya görüyorum sanırdım. Kabus da olabilir. Gerçek değil gibi gelirdi hayatım, yaşadığım haller – ki o zaman daha farklıydı, daha kapalıydım, daha kısıtlıydım, daha… Aklım almazdı bunları. Uyansam isterdim. Sonra gitti o şaşkınlık.
…
Huzurlu olmanın tek yolu var sanardım, geçenlerde birden asında bir yol daha olabileceği geldi aklıma. İlk defa yüzleştim böyle bir yolla, kendi kendime. İlk defa bunu her şeyden çok isteyebileceğimi düşündüm, üstü kapalı ama benim “Her şeyden çok!” istemem akla bazı isteklerimi bırakışı getirebilir sanki…. Tabii hepsi hayaldi.
…
Eh bir de der ya şarkıda da…
“But the order as always merciless
It wants to see me fail”
Hayır neden? Ben de bilemiyorum bunu işte. Uğraştan uğraşa koşuyorum ve onlarda çok “fail” etmiyorum ama hayat olarak bakınca, basit, temel isteklere… Neden yani?
[…] izleyen çok kişi ilk sezon son bölümden A Quiet Life‘ı kapmıştır zaten, ben de burada bahsettim. Onda önce hep “quiet life”ı nasıl istediğini anlatır, sonra […]