PJ Harvey’den bahsettim mi hiç burada? Sanki 1-2 şarkısını ara ara andım gibi geliyor da kadın aslında biraz daha geniş bir kavram. Hadi bahsedeyim.
PJ sert bir kadın, bence. Hayatını çok araştırmadım, hiç de merak etmem. Bir aralar Nick Cave ile ilişkisi olmuş herhalde de ondan bile şimdi emin değilim ki bana ne? Ama şarkılarına bakarsak sert kadın. Bi’ Joan Jett sertliği değil, alakası yok. Ama This Is Love sertliği, açıklığı var. Bir de White Chalk narinliği.
Her şarkısını buraya koyamam, ben de dinlemem. Ama sert dediğim, daha aksi gelen kadın mesela Uh Huh Her‘de Shame‘i yapıyor. Böyle nasıl desem, nasıl desem… Sert tabiri uymuyor da tepkili gibi, dik gibi. Let England Shake‘de komple politik ve alaycı yazıyor mesela. Çok sevdiğim The Glorious Land ve The Words That Maketh Murder‘i var ki bunların hemen hiçbirinde bağırma durumu öne çıkmaz. Sözlerinde bahsettiği olaylar karanlık, ironik, ama şarkılar komple eğlenceli. İşte bir çeşit “dik!” duruş.
Mesela gidiyor Stories From The City, Stories From The Sea‘de “tak tak” diziyor şarkıları: A Place Called Home (bayılırım!), This Is Love, Big Exit, Kamikaze… Big Exit’teki isyan, reddediş o kadar gösterir ki kendisini, taş gibi bir şey görürüm ben (fiziken demiyorum). Bayıldığımı iliştireyim şuraya, daha inceleyeyim:
Der ki sonuna doğru, süslemenin en güzellerinden piyano girmeden hemen önce
“Now is the time
To follow through
To read the signs
Now the message sent
Let’s bring it to it’s final end”
Bir şeyleri tamamlamak için çok iyi gaz verir bana, yapmasam bile. Zaten şarkı gelecek temelli. Sözlerinin başında söylüyor, diyor:
“One day I know
We’ll find a place of hope
Just hold on to me
Just hold on to me”
Ben kimseye “Bana tutun” diyecek kadar kendime güvenemem ama işte, kadın diyor, güveniyor (aslan beee!) ve işte, sonrasında az önce verdiğim sözlerle bir yere taşıması da uyuyor. Ama piyano var, minicik girişiyle zarafet de katıyor şarkının tüm havasına (Big Exit mesela o zarafeti içermeden yıkıcı gider).
En ünlü, dinlenen şarkılarından Down By The Water‘da da ben bu kadını yine gözü kara, biraz da deli görürüm – ki şarkı konusu biraz öyledir. Çocuğunu öldürmüş kadının iç hesaplaşması, acısı gibi. Hadi onu da koyayım:
Video klibini ilk defa izledim ben de. Daha da manyaklaştı kadın gözümde. Ama bu şarkıdaki fısıltılı vokal kısmına eşlik etmek öyle zevk verir ki bana, anlatamam. Her şeyi bırakıp o biraz da şuh söyleyişe kapılırım. Halbuki dengesizce istek var onda, mana sıfır. Ama işte, böyle bir kadın geliyor öne zaten.
Fısıldama demişken The Wind‘ı anmadan da olmaz. Direkt fısıltı şarkısı ama arada da tutkulu söyleyişe geçiyor. Buraya koymayayım, ama bi’ göz atılabilir. Yine en başından beri aynı kadın, kendi feminenliğini de ortaya koyan, gözü kara, sert, mert, açık, net, dik, tutkulu…
Ama ama ama…
Bu kadın, 2007 civarlarıydı sanırım, o aralarda White Chalk‘ı çıkardı – ben de o sıralarda tanışıyordum kendisiyle. Albüm beğenilmişti de aslında farklı gelmişti genel olarak (sonra eski tanıdık formuna döndü zaten). Öncesindeki albümlerinde kullanmaya başladığı piyano bu albümde çok daha belirginleşmişti ve rocker, sert PJ’den çok narin, naif, zarif, kırılgan bir kadın sergiliyordu albüm genelinde.
The Devil‘da (albüm açılışı) nasıl vazgeçemeden sevdiği adamı beklediğini anlatıyordu. Aslında davullar güçlü gidiyor ama bi’ ağıtvari söyeyiş var. Yalvarma var resmen “Come” derken. Hatırladım şimdi bahsettiğim yazıyı. Şurada vermiştim şarkıya linki, sözleri de incelerken.
Daha yalnız, umutsuz, korkak olan kadınsa Dear Darkness‘daydı.
Başlarken söyler ana isteği bu şarkıda da.
“Dear darkness, dear darkness
Won’t you cover, cover me again?
Dear darkness, dear
I’ve been your friend for many years”
Sonrasında anlarız, bir şekilde “güneş” gördüğünü ve kaçmak istediğini. Ben buna daha anlamlar yüklerim ki meali için değil. Ama insan yaşarken bazen canı acımaya başlayınca her şeyi bırakıp eski kabuğuna dönmek ister ya… Bilir misin o kabuğu okuyan kişi? Ben biraz bilirim, belki PJ’den de fazla – yıllarca kabuğunda kaldığını sanmıyorum onun.
Neyse, sonra albüme adını veren White Chalk gelir, “tatlış” havalar, dokunmaya çekinilecek şekerciklik… Silence‘da da o havada girip birden açılışı çıkar ki o asıl kadının bir yerden boşluğa kendini bırakması gibidir bi’ yerde.
Nihayetinde ben bu albümüyle PJ Harvey’i farklı alırım, herkes gibi. Hayır zerre umurumda değil nasıl bir kadın olduğu aslında, ne yaptığı, nasıl yaşadığı, ne zaman öleceği, ölmeyeceği, konseri, yediği, içtiği, seviştiği, evlendiği… Bana ne? Yeni albüm çıkarıyor mu, çıkaracak mı? Hiç umurumda değil, bana ne? Gelirse bakarım belki – ki bakmadığım da oluyor.
Ama kadın şarkıcılardan en sevdiğim ve galiba şarkıları açısından böyle anlamlandırınca da en kendimi bulduğum işleri koyan olur kendisi. İyi bir şeydir bu yüzden de.
(Bitirişe bağlayamadım yine)