Tam durmuş düşünüyordu, dalgındı da. Dedim, “evet?”. Dedi bir şeyler, hissetmemem, sorumluluk… “Hof” ettim, vazgeçtim. “Sıkıldım, neyse” dedim. Tabii sıkılmak değildi olan, sıkılmak neydi hatırlamıyorum bile bayağıdır. Evrensel “yeter”im gelmişti yine. Pes etmiştim, yılmıştım, isyan etmiştim hayatıma, kendime, şartlarıma…
Dedi o anda, “Nefret ediyorsun şimdi benden değil mi?”
Evet dedim, ama sarıldım. O kadar sıkı sarıldım ki şaşırdı, “Oyhh öldüm” dedi. İhtiyacım o an sarılmaktı. Evet derken de düşünmüştüm, hissettiğim şeye o uyardı. Ha nefret ne? Çok bilmiyorum. Nefretin zıttı aşk ki onu da bildiğimi sanmıyorum. Sevmeyi bilirim, çok iyi bilirim de bu uçlar belirsiz.
…
Duygular aniden basacak diye düşünüyorum, öyle şartlandırıldık. Aşk mesela doğalından oluşacak, kontrol edilemeyecek (?). Aslında aşık olabileceğimi hissettim yakın zamanda. Bıraksam aşk moduna bağlamak işten değildi de acı çekmekten başka netice almayacaktım. Kaldı ki o moda yaklaşmadığım halde delirdim. Çok söylüyorum bunu da. Neyi? “Delirdim”
Ne bu söylediğim? Nefes aldığım her an – ama her an – acı çektim. Varlığımdan acı çektim. Yoo, aşktan falan değil ama onunla uyanmış. Aslında yaşayamamaktan. Nedir, nasıldır biliyor musun okuyan? Bilenlerden olabilirsin aslında, var öyle insanlar. Ben deliren oldum bu defa sadece. Kabullenemedim, her saniyem battı. “Anormalliğim”in her detayı gözüme göründü. Beynime hücum ettiler her dakika, her saniye. Yabancı olmadığım dünyam yabancılaştı, kaldıramadım, dayanamadım. Dahası, bunu uyuşturmak da istemdim. Çünkü lazımdı, tepkilenmem lazımdı. Reddetmem, reddi hissetmem… Reddin içinde olmam. Şimdi düşünüyorum da o anki hislermin azıcığını hatırlayınca ben nasıl durdum, nasıl gidip bi’ yerden kendimi boşluğa bırakmadım anlamıyorum. Ama aslında yaşayamamaktan rahatsızken, yaşamayı isterken, “yaşama” son vermeyi benim mantığım kaldırmazdı ki. Mantığım.
O günlerimde sadece arada birkaç cümlemi bilen kadın geçenlerde ağlayarak dedi, “Buradan çıkınca diyordum, Allahım şu kıza bi’ çıkış ver, çıldıracak. Kendisine bir şey yapacak.” Ondan başka gören çok olmadı zaten aslında sanırım, o da altındaki çok şeyi bilmedi.
Oysa ben istediklerimi biliyordum, biliyorum da. Bilmiyor havası estirişim yalan. Savunma psikolojisi olsa gerek – psikologlar, söz sizde. Dile getirmediğim isteklerim asıl önemli olanlar zaten, bunun farkındayım. Yani elde edememenin üzeceği. Söyleyebiliyorsam, elde edemezsem de kabullenebileceklerim. Bu çelişkili bir şey, de mi? Çünkü söylemezsen zaten elde edemezsin ki? Hayal kurmak diye bir şey var. Belki geleceği beklemek, belki inanmak, belki…
Yapabilirliğimi zorladım bu ara yine. Yapmanın geçen yıl aklımdan geçmeyeceği – temel beklentimin gerçekleşmesi dışında – şeyleri yaptım. Ama bu defa benden ötürü değil, dışarıdan sebepli olmazlıklar geldi önüme. Her şey anlamsızlaştı bu defa. Öbür yan var, mantık yanı. Beni alt eden her zaman. Gerçekçilik, toplumsallık, estetik, olabilirlik…
Üstü kapalı konuşmak da savunma psikolojisi. Çıplaklıktan çekinmeyen insanın kendisini çıplak hissetmekten korkması diyebileceğim bir şey. Anlaşılır olmalı. Anlaşılmaz mı? Demek ki “anlayamazsınız”
Zaten bu da gerçek. Anlayamazsınız…