İnsancığın en özgürlüğünü hissettiği alan zannediyorum internet oldu. Önce kendisini çeşitli nick’ler/mahlaslar güvencesine alarak, onunla örterek, sonrasında ise sorun yaşatmayacağı hissi geliştikçe (şimdiki bazı durumları saymazsak) ve “fenomenler” gördükçe saklanmayıp tam aksine ışıkları üzerine çekerek, dilediği davranışı – belki – kendi tercihlerine ve kurallarına göre sergilemeye başladı. Sadece kritik yapma, bilinç akışı ya da görsel içerik sağlama olarak da değil, sadece günlük ihtiyaçlarında bilmediği herhangi konu hakkında bilgi bulma temelli bağımsızlıklar da internetle gerçek anlamda elinin altında oldu.
Fakat internetin bu insanı kısıtladığı ve daha doğrusu bir türlü onun olmadığı daha somut gerçeklikten eksik kaldığı noktalar yok muydu? İşte onlardayım şimdi ben.
Bu eksiklikler ya da kısıtlamalar iki alanda incelenebilir: Soyut ve somut. Müsaadenizle somuttan gideyim. Çünkü soyut hem daha dillendirilen, daha bilinen ama hem de daha karmaşık olanı.
Bir kitabevi düşünelim… Mesela Dost Kitabevi, Ankara’da. Ne var görüntüde? Kişinin önüne serilmiş yüzlerce kitap, belki binlerce. Zamanı da bolsa ondan ona bakar, arka kapak yazılarını okur, türlere göre yapılmış ayrımlarda ihtiyacı olanın dışında ilgisini çekebilecek, bilmediklerini de görür. Kitabın yazım ve basım özelliklerini inceler (Bu bence önemli bir detay akışkanlık açısından. Sürekli On The Road/Yolda tarzı noktasız, paragrafsız kitabı okumayı can istemez pek sanki?), az çok tartar, kıyaslar ve sonunda dilediklerini alır… Açık açık keşfeder.
Oysa online kitap satış sitesi muhtemelen oradan daha çok kitap içerir ama bu kişi aradığı kitapları ya bilmelidir ya da keşif yapmak isterse tek yolu vardır: Tüm kitaplarda veya tür başlığında önüne hepsinin konması. Şöyle 2 dakikada genelini inceleyeyim dese de arka kapak yazısını okumaktan ötesinin olmayışı ve de bana kalırsa daha zahmetlisi, genel olarak. Kıyası da kitapları farklı farklı sekmelerde açarak bi’ ona bi’ buna bakmak şeklinde yapabilir ama biraz sıkıcı ve şevk kırıcı değil mi sanki?
İşte en net online sınırlılık kitap alırken çıkıyor, ben bunu görüyorum.
Başka eksiklik de müzik alanında. Aslında yine internet sayesinde gelen ile yine onun hayatımıza girip verdiği bir takım kolaylıklarla giden özgürlük ve bolluk.
Şimdi şuraya bir görüntü koyayım:
Bu internetin sağladığı özgürlük.
Dürüst ve iyi bir şey değil, orası kesin. Ama kendi adıma konuşuyorum, idealizmde sınır tanımadığım günlerde (2003–2004) her hafta Tunalı Hilmi Caddesi’ndeki adını da hatırlamadığım pasajda alt kattaki izbe dükkana bile ziyaret düzenliyordum ve buna rağmen aradığım albüme ulaşamıyordum. Yasal, hakkını vererek albüm edinme isteğim çoktu yani, hatta arşiv hayalim vardı da n’oldu? Hem ekonomik anlamda imkansızdı, hem de bulunmuyordu — hâlâ da bulunmaz şu listenin büyük çoğunluğu.
Yine genel insana dönersek, internet özgürlüğünü hoş ve doğru olmayan şekliyle nasıl kullanır-dı? last.fm, Rate Your Music, AllMusic, Pitchfork, Wikipedia gibi kaynaklarda kurcalamalar yapıp, değerlendirmeleri, alternatifleri, benzerleri görüp, zevklerine ve merakına göre seçip, istediklerini de Emule ve Torrent gibi araçlarla edinerek. Ülkesi, şehri, ekonomik imkanları çok dert olmadan, dönemin ona zorla dayattıklarına mecbur kalmadan. Özgürce.
Peki kısıtlılık nereden, nasıl çıktı?
Buyrun onun da resmini koyayım:
Tamamen dürüst ve ilk bakışta kaynağı çok ortam. Öyle mi peki?
Yine online kitap alıştaki gibi bir durum söz konusu, Haftalık Keşif/Discover Weekly listesini saymazsak.
Keşif de merakla gelişmiyor, hazırda onun dinlediklerimden geliştirilerek sunulan – ve açıkçası last.fm’inkinden hayli iyi bir algoritmayla çıkartılmış – liste varken, neyi, neden merak etsin insan? 30 şarkı dışında neye baksın?
Dahası sanatçıların maddi tercihleri dolayısıyla Spotify her albümü de içermiyor, sanatçı var olsa da. Kişi sınırlarını zorlasa da aklının, “her şey” aslında her şey değil.
Dinleyici zincire vurulmuş halde. Bir yandan sanki şeker gibi yeni kişiler ya da şarkılar geliyor, ama bir yandan da zaten önüne serililik (kitabevi gibi) olmadığından dinlemeye uzanmıyor uçlardaki, gizli ama çok zevk verecek albümleri, şarkıları, sanatçıları.
Daha fenasını söyleyeyim, millete 2-3 yerli şarkı dinleyince Kutsi geliyormuş! Bu mu keşif? Bu mu özgürlük?!
Bir de ineternetin “korsancı bolluğu” bitiyor günden güne, aslında olması gerektiği gibi. Torrent zaten Emule kaynağında değildi ki Emule ölmüştü. Torrent de kaynak yönünden gelişirken darbe üstüne darbe aldı. Eee? Sonrası?
…
İnternet bana, sana, bize, size özgürlüğün sonunu da gösteren bir mecra ama bir yandan da kendi sınırları içerisine hapsediyor. Bundan kaçmanın yolları var, kitapta arada sırada kitapçılara gitmek gibi. Hatta mutlaka ama mutlaka internet üzerinden alışınız daha ekonomik olacaktır (Gayet emin konuşuyorum.), bu yüzden genelde kitapçıda kitabı görmek ama sonra online satın almak yerindedir de o dükkanın kapanmaması için bazı bazı kazık yememiz de uygun düşer.
Müzik açısındansa benim elimde imkan var, geçmişten gelen. Arada onları açıp kendi denizimde yüzebilirim. Ama siz buna sahip değilseniz ne yaparsınız hiçbir fikrim yok. Tabii benim aradığım serbestliği aramıyor da olabilirsiniz de… Olur da ararsanız, hiç yoktan bana ulaşın, zerre uyuşmayacak zevklerimizden paylaşımlar yapalım. Nasıl fikir? Neticede önemli olan özgürlük.
En nihayetinde, ne der büyük düşünürler?
“Anarchy in the Internet”