Yıllarca yerden yere vurulan bir “apolitik” kitle oldu. ’80 darbesi sonrası gerçekten de amaçlanan buydu zaten, bir de Amerikan etkisi hayata yansıdı ve “genç nüfus” pek de politize olmadı. Daha çok sol kanatın ileri yaşlarındakiler kınadılar yeni nesli bu yüzden, hani Türkiye’de zaten ’68 ruhu hiç oluşmamıştı – benim bildiğim – ’80 ruhu vardı ve daha çok darbeyi alan sol ruh yeni temsilcilerini edinemiyordu.
Söylediler de söylediler. Hatta Duman gitti Dönek‘i yaptı gençliğin savunuculuğunda, biraz da alınmışlık içinde herhalde.
Şimdi bu suçlamanın da kitlenin de yerinde yeller esiyor. Memnun mu herkes? Bence değil.
Aslında politik konulara çok duyarlı, çok yönlü sorgulayan, tartan, düşünen bir nesil geliştiğinden değil. Yok öyle bir şey. Ama ülke kutuplaştı, insanlar daha siyaset ve gündemle iç içe oldu, karmaşa aldı başını gitti, yönetim, seçimler, hükümet, diktatörlük, korkular, faşizm, tutuklanmalar, dinlemeler, okumalar, derken derken… O eleştirilen kitle kimsenin aklına gelmez oldu. Çünkü ortalama insan da bıktı zaten var olan durumdan. Bir de bu “bilinçli” takiplerin pek pozitif sonuçları da alınamadı, çünkü internetle beraber “dezenformasyon” tabiri uyandı ve o eskinin apolitik kitlesi bugün “misinformed” (kelimeyi tam Türkçeleştirememişsiniz ahali, bakın böyle oldu) ve coşkulu, bir o kadar da saçma sapan hâle döndü.
Twitter, bir de o var.
Bu siyasi havanın uyanış zamanlarında, sözlük sitelerinde veya forumlarda birileri siyasi yazınca “klavye delikanlısı” denirdi, kahvedeki yorum yapan kişilere benzetilir, en ufak icraat yokken neyin “bıdı bıdı”sı, diye eleştirilirdi. Alışılmamıştı henüz herkesin bu konuda yorum yapmasına çünkü. Daha eylemsellik isteniyordu, belki de en ideal ve dengeli haliydi bu istenenin.
Şimdi, bu aşamalı politikleşmede Twitter’da kimse siyasi yorumculuğundan ötürü eleştirilmiyor, ama aslında cılkını da çıkartıyor. Gözünü açıyor, ilk yaptığı “Yaşasın Reis!” ya da “Ülkem için ağlıyorum, kahrolsun diktatörlük!” tweet’ini atmak. Niye? Rüyanda mı gördün?
Tabii paralelde gelişen bir de ’90 dönemi idealizmi de var ki çelişkinin dibi. O zaman işte eleştirildi nesil, ilgilenmiyor siyasetle diye. Bugünse “Ah o günlerde ne güzeldi, şunu bunu takip ederdik”ler var. Değildi çok da? Tamam, uçlaşma daha azdı, daha modern yüz çıkıyordu da siyasetten bahsediyoruz. Bugüne yol açtı, malzeme sağladı da diyebiliriz; neyin süperliği o zaman?
Ha ayrıca bugün, bir dönemin ruhunu yaşayanlar değil, ruhu bugün oluşturanlar kendilerinden takılmayana “Seni duyarsız!”lamaya başladılar. Tabii insan biraz ülkenin durumuyla, seçimleriyle, oy vereceği ve kendisini temsil ettirecek kişileriyle ve en önemlisi haklarıyla ilgili olmalı ancak aslında bir yandan arkadaşla “Hahah üstün komik olmuş!” diye konuşurken, diğer yandan “Atam sen bugünleri göremedin çünkü kader seni aldı bizden. Göreydin, yine alırdı!” yazmak kimi kurtarıyor?
Tabii (2) meslekler de önemli. Mesela benim ekşimemin sebebi gün içinde bilgisayarla fazla içli dışlı, bu yüzden platformları takip edebilir bir meslekte ve şartlarda olmam. Bir de komple kafayı bir noktaya verememem – patron bunu okuma!
Kısaca, sıkılmam.
Yorumu çok yapanların da mesleklerinin buna açıklık oluşturduğunu düşünüyorum. Yoksa, ayrıca özen gösterip de sürekli yazabiliyorlarsa bana ulaşsınlar, takdir edip hediye verebilirim. İşe yararlılıklarından ziyade bıkmayışları için. Gerçi hediyeyi vermeden önce bu yorumlamadan bir ego tatmini elde etmediklerini de görmem lazım.
Peki… Peki… “What about” gerçekten huzursuzlar?
İşte onların varlıkları önce bana dünyada uçan filin varlığı gibi geliyordu. Yani herkes huzursuz gidişattan, o ayrı. Ama bunu her dakika hissedenler, genel ruh halleri bununla şekillenenler… Bir de mümkünse siyasi kariyeri olmayanlar, siyasi bir olayla atama beklemeyenler, soruşturulmayanlar, sadece… Sadece yaşayanlar.
Boş küme elde etmiyorsak, müsaadenizle sayın okur (buraya kadar var oldunuz mu?) yüzlerine su atmak istiyorum. “N’apıyorsun?!” diye ciyak ciyak sorarak. Şimdi “Tamam, ….” diye onların mantıklı yanlarını da sıralayabilirim, ayan beyan. Ama lütfen… N’apıyorlar? Hani o gelişim dönemindeki “İcraata çevirmiyorsan klavye delikanlısısın”cıların dediğinin benzerini sunuyorum, cinsiyeti görmeyip, hayatınızı niye bunalımlandırıyorsunuz kuzum?
…
Tüm gün gerildiğim ciddi bir konuda birisi böyle yazsa ben de gıcıklanırdım – ama bende o konu yok ki! Haha! Kronik huzursuzluklarımı bile gömebiliyorum, n’abeeer?
…
Sonra gidip The Sky Was Pink dinliyorum Vessels’dan zevke geliyorum. Onlar da yapmalı bence. Zevkleri uyuşmayacak tabii de, değişkenlerini seçsinler. Ben bahsettiğimi şuraya koyayım sadece.
Neredeyse sadece “muhalif kesim”den bahsettiğimin farkındayım. Ötekiler dokunulacak gibi değil bende, mantığı bıraktım. Onlara cevaben birilerinin olması gerekir mi? Belki. Belki de değil.
Zaten onların apolitikliğini bana şimdi çok kızanlar da ister bence. İsterler isterleeer… Apolitizm çöker misin tepelerine? Sağ ol!