İçeriğe geç

Dostoyevski ve idam

En sevdiğim yazarın Dosteyevski olduğunu bilmiyorsanız beni doğrudan pek tanımadığınızı çıkartabileceğim bir kişisiniz. Evet, böyle bir gerçeğim var. Ama…

 

Durun, erkenden bağlamayayım “ama”ya. Öncelikle beğeni sebebimi açıklayayım: Mantık irdelemeleri. Neyden mi bahsediyorum? Lütfen, hiç mi okumadınız o Dostoyevski’nin karakterlerinin “iç çekişmeleri”ni ya da olay çözümlemelerini? İşte o! Tam benlik, tam tanıdık olduğum şey. Hayır, ben pek düşünen de değilim de düşündüm mü öyle oluyor. Dahası okumaktan ciddi anlamda zevk alıyorum (en ciddi kıyafetlerimi giyip, ciddi havaya bürünüp zevk alıyorum).

Okuduğum ya da ünlü olan tüm kitaplarını elden geçirmemin anlamı yok. Ben bunu yaparım rahatlıkla da… Yapmamam daha yerinde olur sanıyorum. Ama iki kitabına değinirim: Karamazon Kardeşler ve Budala.

Karamazov Kardeşler’de ortanca kardeş İvan 5. bölümde (Lehte ve Aleythe) Tanrı’yı sorgular, kendi Nihilizm’ini anlatır bir nevi. Aslında düşünce şeklinin gelişimini döker. Hatta özeti şöyle geçer o bölümün:

Rusya’da iyice hareketlenen felsefi akımları konu alan bu bölümde İvan’ın nihilizmle ilgili düşüncelerine bu bölümde yer verilir. İspanya‘da devam eden büyük bir engizisyon hükümdarlığı olduğunu ve dünyaya hükmettiğini kurgulayan İvan Büyük Engizisyoncu olarak adlandırdığı 90 yaşındaki bir din adamının tüm Hristiyanlığa hükmettiğini ve tüm insanları istediği gibi yönlendirip onları işledikleri günahların vebalinden kurtardığını anlatır. Engizisyoncular bu yolla tüm insanların mutluluğunu sağladıklarını savunurlar. İşte bu hükümdarlığın varlığı sırasında Dünyaya dönen İsa çeşitli mucizelerle insanları kendisine inandırdıktan sonra engizisyoncu tarafından zindana attırıldıktan sonra Büyük Engizisyoncu’nun anlattıklarını hiçbir şey söylemeden dinler ve sessizce yanına gelerek şefkatle öpüverir. Hemen gitmesini ve hiç görünmemesini bu taktirde onu bağışlayacağını söyleyen engizisyoncuyu dinlemeyip ertesi gün idam edilmek üzere hücresinde oturmayı sürdürür. Hikayeyi dinledikten sonra Alyoşa İvan’ın edebi hırsızlık diye sönlenmesinin arasında İvan’ın yanağına bir öpücük kondurur.”

Ben o bölümden bir parçayı hatırlarım ki Dostoyevski’yi sevmemin ana nedenidir yine. Benim düşündüğüm şey vurgulanır yani. Der ki İvan – yanlış hatırlamıyorsam – annesinin ya da babasının bu dünyada “sınava” tutuluşunu anlasa da küçük bir çocuğun işkence görmesini kabul edememektedir kendisi. Bu adaletle çıkarılabilecek bir şey olmamaktadır, nasıl bir işleyiştir? İşte, eğer ki Tanrı bu dünyaya böyle bir düzen veriyorsa – ki veriyordur – bunu görür İvan. “Tamam” der, bu dünya Tanrı bunu veriyordur. Ama o da bunu kabul etmeyecektir, o bozuk düzene uymayacaktır. Yani reddeder. 

Ivan kadar cesur değilim belki ama milyon defa bunu düşündüğüm olmuştur. Kendimi dahil etmeden – bencillik çıkmasın diye. Sanki kime neyse?

Diğer taraftan Budala kitabında bizim “ama…” çıkıyor ortaya. Dosteyevski orada kendisini düşünerek Prens Mişkin’e bir konuşma yaptırıyor. Mişkin gidiyor, üç kız kardeşe ve annelerine bir idam mahkumunun psikolojik olarak “insanlık ötesi” işkence gördüğünü anlatıyor. “Öleceğini bilerek, umutsuzca yaşamak onun öldürdüklerinden de daha çok acı içinde olmasıdır” gibi bir anlatım yapıyor kısaca. Bağımsızca öldürülen insan son ana kadar umut içinde olacağı için daha az işkence görmekteyken idam mahkumu berbat anlar yaşamakta çıkıyor. “İnsanlık ötesi!!!”

Bu günlerde bu durumu anlattığım kimse Dosteyevski’yi haklı görmez sanıyorum. İnsanlar birçok suç için – bence de yer yer haklı şekilde – idamı hafif görürken Dosteyevski’nin bu derece kendisinin idam cezası ile içselleştirdiği bir karakter döküşü… Olmuyor, olmamış.

İlahi adaletin bu dünyada yer aldığına inanmıyorum. Kuantum ekibi gelmişti bir aralar bana, uzun zaman “uğraşıp” sonra bana yeni keşif yapmış gibi “Sen İlahi adalete inanmıyorsun!!!” demişlerdi. Ben de “E sorsanız ben söylerdim zaten bunu” diye cevap vermiştim.

Yani, yok bu dünyada “Ne ekerse onu biçen” insanlar. Ya da “ah” aldığı için canı yanacak insanlar yok. Öyle olsaydı pek de “ah” almamış bir sürü insan fena haller yaşamazdı. Ben cezalandırma açısından bakmıyorum ilahi adalete, ödüllendirmeme ve hatta dümdüz bırakılmama açısından bakıyorum.

İdamın hiçbir şeyi çözmeyeceğini de düşünüyorum ama insanların ölüm korkusunun da farkındayım. İdamın hiçbir şeyi çözmeyeceğinin sebebi de hükümetin, adalet sisteminin onu kendi keyfince-çıkarınca kullanacak olması. Yoksa ölüm korkusu ile paralel gittiğinde frenleme babında çok işe yarayacağı da kesindir. Ama muallaklık var.

Peki bu kadar lafı niye anlattım ben? Dostoyevski, ey ölü adam… Sen beni şaşırtacak iç çözümlemeler ve dış mantık yürütmeler yapmış bir yazarken Budala’da nasıl böyle saçmalayabildin? Eski Rusya mı yaptı sana böyle? Niye yani?

Nerde senin Yeraltından Notlar‘daki karakterinin işleri nerde Prens Mişkin? Peh…

Tek Yorum

  1. […] onu tekrar okudum, çok beğendim ama asıl etkilendiğim kitap Karamazov Kardeşler‘di. 3 sene öncesinde yazdığım bir yazıda orada Ivan‘ın çözümlemelerinden neden etkilendiğimi, kendimi o çözümlemede nasıl […]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: