İnsan insanı durduk yere, sebepsizce öldürür mü topluluk arasında?
Cevap vereyim: Öldürmez. Sakat da bırakmaz, kalıcı başka zarar da vermez, sapığı olup peşinde filmlerdeki gibi ıssız sokakta ortaya çıkıncaya dek takip de etmez… Yapsa yapsa lüzumsuz yorumlarıyla anlık tat kaçırır, çünkü o insan da herkese bunu yaşatıyordur zaten. Tabii genellikle, hep gördüğümüz o dünyada.
O zaman bu doğaldan ve herkesçe geliştirilen zenofobi neyin nesidir acaba?
…
Bundan 5 yıl kadar önce, “canlı” hayata yeni yeni atılırken tekrardan, bir gün gittiğim avm’de mekanda canlı müzik yapan 2 kişinin bana özel “serenatları” ile, onun gelişim şeklinden daha çok mutluluk duymuştum. O zaman da sorgulamıştım, “E insanlar alakasız zamanlarda, alakasızca nasıl da güzellik yaşatıyor, niye çevremize odaklanıyoruz ki?” diye. Zaten o sırada bir çevrem olmadığı için pek rahattı bu sorgulama.
Sonra ondan 1-2 yıl sonra, 3-5 kişilik bir “çevre” edindiğim sırada da onlara dahil olmayan bir kişi attığı mesajla, beklemediğim için şaşırtmıştı ve yine gülümsemiştim. Aynı dönemde internet üzerinden hiç tanımadığım insanlarla tavla-okey-101 oynarken yorulmadığımı, tam aksine müzik dinlerken oyunla dinlenip tatlı hâl aldığımı farkediyordum da, tespitim yabancıları daha sevdiğim yönünde gelişiyordu.
Zamanla tabii “normal” prosedürlerinin anormalliğini gölgelediği hayatın sürekliliğinde daha sürekli gördüklerim, konuştuklarım (ama gerçekte konuşmadıklarım) arttıkça arttıkça… Çoğu detayın, anlık keyiflerin, durum değerlendirmelerin, kişisel incelemelerin vb. fasılların bittiğini farkettim. Hâlâ bazı bazı en tanımadığım kimselerin zarif ya da sempatik davranışları kimsenin “şeytan” olmadığı inancıma katkı yaptı da, oturup pek de değerlendirmedim doğrusu.
Ve ne hazin durum ki şimdilerde insanları pek sevmiyorum genel olarak. Hakkında konuşmaya başlarsam zaten zorlanan okuma gücünüzü tüketirim tamamen ama işte, daha kızıyorum, “gıcıklanıyorum”, topluca “odun” olarak kabul ediyorum. Biraz pozitif duruşum var ilk bakışla, o yüzden insanlar benden kaçmıyor pek de, zaten doğaldan sahip oldukları zenofobileri ile yeterince uzaklığı koruyoruz.
Yine de bugün salatalara bakarken, çiğ köfte sandığım şeye adamın biri, son derece tanıdık ifadesiyle – öyle olmadan – “O mercimek köfte ama” deyince kendisi de salata alırken, bir an dedim “Aslında bu yardım ‘öcü’ çıkaracak şey değil, normalden gelişmeli?”
…
Ne abartıyorum değil mi? Evet, işte yabancı korkusu ne kadar anlamsızsa benim de yabancı beklentisizlğim o derece anlamsız ama o güzel sonuçlar da doğuruyor.
Daha sevecen olabileceğimizi düşünüyorum, daha göz kaçırmadan, sıcak kanlı yaklaşabileceğimizi. Musallat olmalar, sıkmalar, darlamalar geliştirmeden ufak kolaylıkları düşünebileceğimizi. Bazen kendi mecburiyetlerimizde diğerlerinin düşüncesizliklerine de daha anlayışlı yaklaşabileceğimizi, dış-büyük bakışı küçük zamanlarda kapatabileceğimizi…
Bahçelievler’de el ele dolaşan yaşlı amca ve teyzeleri görünce duyduğum tatlı his sonra yerini onların aslında hep “tatlı” davranışlar sergilemeyeceği gerçeğine bırakmasın istiyorum. Göz devirmeler aklımda canlanan ilk teyze ifade olarak belirmesin…
Ha insanlar, bugünkü o kişi pek iyi duygular oluşturdu ama son yıllarda o kadar tersliğinizle karşılaşıyorum ki bende sadece yabancı değil herkese karşı maalesef “öcü” olma hali var ve sanıyorum ki kaçınılmazca sürecek. Maalesef işte.
Zenofobim yok, hayatla elektrik problemimiz mevcut olmalı…
…
Neyse o zaman konuyla alakasızca, ama flüt melodisi ve geneli hayli hoş şu şarkıyı koyayım yazı sonuna ki Cinerama ile tanışın, hem de ünlenmemiş şarkısıyla; 146 Degrees. (For more information, you can check Lollobrigida which must have a video on YouTube)
Disco Volante da ne aşk albümü ama, gerçekten.
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
İlgili