İnternet dünyasında az zaman geçirince görürsünüz; Facebook’da da olsun, Ekşi Sözlük gibi ortamlarda da, forumlarda da, kadın-erkek ilişkilerine dair “hayati” tespitler sunulur. Kadın genellemeleri sıralanır, erkekler “Bu erkekler…” başlangıcıyla eleştirilir vs.
İnternet dünyasına takılmasanız da – bilhassa – aynı cinsiyetten 3-5 kişiyle (hemcinsiniz de olsa olur, karşı cinsiyet de) aynı ortamda bulunursanız yine kadın-erkek incelemelerini, karalamalarını dinlersiniz.
Eh, kendinizce bi’ “Banne banne” tutturmamışsanız, “gurur” derdinde değilseniz, “Ben kral/kraliçeyim! Herkes beni memnun etmeli” mottosuyla yürümüyorsanız bir nebze dikkate alırsınız bu söylemleri. Kafanız da “tabula rasa” görevini abartmazsa hangisi daha mantığa uygun, hangisi abartıdan öldürecek tespitlerdir az-çok ayırırsınız. Amaç nedir? Yaşanan ilişkilerde (sosyal ya da duygusal, tüm ilişkilerde) bencilliği kesmek, paylaşımı artırmak ve gereksiz sorunların çıkışını – ve de sizi de mutsuz etmesini – engellemek.
Her şey güzel değil mi?
Değil.
Bu gerçeği kabul etmek lazım ki anlayışlılık ile aptallık arasında bir fark yoktur (tabirlerde tırnak kullanmayışıma vurgu yaparım ki aynen gerçek anlamlarıdır). Çok yönlü değerlendirmelere girince insan her duruma bir mantık bulabilir ve de “Eh… O da doğru”layabilir ancak ötekisinin olasılığı bu taraftakinden yüzdece daha mı yüksek değilken, onun “Eh… Doğru”luğu pek de anlam ifade edecek durum değildir.
Anlayışlı olma çabası başında hoş tat bıraksa da ilerleyen zamanda hem kendi mutsuzluğunu hem de karşı tarafın artık “anlayış” olarak “Benim keyfim, bildiklerim, doğrularım, ‘hata’ kabul etmezliğim!!!” görüşünü temel almasını sağlar. Asıl birey bu noktada %90 aptal halini görmezden gelip “Yine de mutlu olalım…”a kasar da… Nereye kadar? Zaten hep bi’ ekşi tat, huzursuzluk, “Ben çok emek verdim” geyiğine kapılmaktan korkarken teorik olarak o saçmalığa düşmeler vs. Eee?
Sevmek (her şekildeki sevmek) çekmeyi beraberinde getirendir de, işte… Nereye kadar? Platonik misin “ciğerim” ayrıca?
…
İşte bu neticenin ikili ilişki versiyonu, yani sevgili halinde gelişeni bilimum ortamdaki “Kezban”, “Türk kızı”, “kıro”, “Kamil” vs. değerlendirmelerinden kaçınmaktan oluşur. Oysa herkes (sen, ben, o) düpedüz “Kezban”/”Kamil”dir ve de “Türk kızı”/”Erkek milleti” türüne dahildir.
Genellemelerden kaçınmak, birilerinin genellemeci yaklaşımlarında iğne batırılmış gibi refleksle “Ya herkese öyle değil bak…” girişine – ve devamına – soyunmak da aptallığın başka versiyonudur. İnsan çeşitliliği için 12 burç az geliyorsa haha! İnsan 2 cinsiyetten ibarettir toplamda: Kadınlar ve erkekler.
“Aptalca” bulunan, “üstinsan” kimliğin kabul etmeyeceği durumdaki tespitler de doğrudur en nihayetinde. Bu durum batar, kafa “gel-git” yaşar da yok efendim. Allayıp pullamanın bi’ etkisi olmaz sonuca. O tespitlerdeki alt mesaj, yani “Herkes kendi keyfindedir sadece ve sen o keyfin gelişiminde – nedense – yoksundur” şu evrendeki en gerçek bulunabilecek çıkarımdır.
…
İnsanoğlunun bir gerçeği daha da vardır ki, o da şudur: Anlayışlı olmaya çabalayan “akıllı” kişimiz ne zaman o anlayışlılığına “leke” bırakacak hal oluştursa karşı taraf tırnak çıkartır ya… İşte o karşı taraf kesinlikle ilerleyen zamanda kendisine zerre anlayış göstermeyen, evvel tabiriyle “süründüren” kişiye “deli divane” olacaktır. Bu yüzdendir “kızların efendi adam yerine piç tercihi” ya da erkeklerdeki “ulaşılmazın cazibesi” hastalığı.
İnsan aslında kendisine değersizliği hissettireni sever, gerçeğini verdiği için.
İnsan aslında hiçtir.