İnsan hakkında minimalist olduğumu düşünüyorum. Yani, insandan beklentim azdır. İnsan naiftir, “çocuksu”dur, heveslidir, heyecanlıdır, dengesizdir… hırslıdır, aptaldır, düşüncesizdir… gider böyle böyle. Kendime de bir avuntu sağlar bu, yapamadığım her şeyde “Eh tabii, insansın sen de…” çıkarımım olur ki altında yatan narsizmi, kendini mükemmel görmeyi farkettiniz mi? Hiç değinmeyelim şimdi ona.
Bundan kaç sene önceydi, adamın birisi “İnsan olan bunu yapar mı?!” diye dertlenmişti de demiştim, insan zaten insana en çok zararı verendir her zaman, diye. Halen de bunu düşünürüm. O yüzden de bir yerde şaşırmam bireysel verilen zararlara.
Bir arkadaşım var, benden de beter (evet, beter). Umutsuzluğun diplerinde, gerek insana, gerek hayata karşı. Her ne kadar 25’ine gelmeden 50’lik amcalar modunda takılıyor olsa da, “Bizden (ülke insanından bahsediyor) adam olmaz, hiçbir şey olmaz”dan girer, nasıl kötü sonuçlar bekliyorsa ki normal işleyen bir prosedür gördüğünde “Bu bayağı iyiymiş ya… Yani beklediğime göre”den çıkar. Ben biraz daha üst düzeyinde olduğum için – insana karşı – daha tepkili olabilirim gündeme, yapılanlara, olaylara vesaire. Ama yine de bakınca, “iğrenç” bulunacak mantık sergilerim muhtemelen.
Mesela…
Ben Tayyip Erdoğan’ı bir noktadan sonra çok da yadırgamıyorum. Adam hırs yumağı durumunda, başarı eksenli giderken mantığını da yitirmiş vaziyette ki – kötü olsa dahi – çok yönlü çıkar elde edebileceği davranışları sergilemiyor. Kışkırtıyor, kırdırıyor, gücünü anlamsızca kullanıyor. Recep Tayyip Erdoğan benim sesini duyduğumda dayanamayacağım profil değil yani. Dinliyorum denk gelirsem konuşmasını, sıkılmazsam iyi gidiyoruz. Ama sıkıyor, “Nasıl der böyle!”letmiyor. Benim de düşüneceğim, gördüğüm durumu söylemeye başlıyor mesela, ardından bağladığı nokta bambaşka çıkıyor. Ama o Tayyip Erdoğan zaten, ben memnun olsaydım zaten çok kişi olurdu (burada yazar memnuniyetsizliğine vurgu yapıyor) ve daha müsterih bir toplum oluşurdu.
Ama benim dayanamadığım başka bir kavram var ki zannedersem daha “dip” olan tanıdığım onlara da dayanıyordur. Ne bu kavam? Toplum. İşte onu gördükçe ben gıcıklanıyorum, tepkileniyorum, turist ve hatta başka evrenden konumuna geçiyorum. Düşmanlaşıyor muyum? Belki.
Hayır hayır, toplumun AKP’li olması anormal değil. Kendilerine “höt höt” eden lidere “vurgun” tavırda gitmeleri de. Yer yer haklı bulduğum sebepleri de oldu, anladım da – yerinde bulmasam da -kendilerini, kendimce.
Fakat, ölen birçok kişi için “Onlar da efendi efendi otursalardı” yorumlarını rahatlıkla yapmaları, Soma’daki maden kazası için bile “Peki neden CHP durup durup bu madene önerge vermiş?” diye yüzlerce kişinin öldüğü bir olayı “muhalefetin oyunu” boyutuna indirgeyip rahatça durmaları…
Bunu yadırgıyorum, açıkçası.
Empoze ile oluşturulan “insanlık”ın dışında, doğaldan gelen duygulanmaların yokluğuna, bunu basit mevzu olarak görüp “hıh!”lamalara yüzümü ekşitiyorum. İçimde nefret duygusu oluşmaya başlıyor, saçma sapan şekilde tokat atma ve kaçıp gitme isteği eş zamanlı uyanıyor…
Empatiyi şart görmüyorum bazı olaylarda bu iğrençliklerin görülmemesi için. en olmadık durumda haline şükretmek için empatiyi ortaya süren insanların böyle fanatizmlerinde bu özelliklerini devre dışı bırakması… Bilemiyorum, anladığımı anlamak istemiyorum işte.
***
Peki ya ben de Kuantum felsefesindekilerin mantığına sahip olsaydım? İnsanı zayıf görmeyip aslında yüceltseydim? O zaman dayanılmaz gelirdi, tabii ki “İlahi adalet”e aynen şu anda olduğum gibi inanmadığım takdirde. Bu kısma da girmemeli, evet.
Neticede toplum, sadece bir kesiminizin yaklaşımını ele aldım ve çok kısaca beğenmeyişimi döktüm. İnsan, seni sevmiyorum zannedersem. Sen de bana karşı çok sevgi dolu değilsin zaten (Yazar burada da kendisini insandan başka bir şeymiş gibi gösteriyor sandınız değil mi? Ne malum yazarın kendisini sevdiği?).
Şimdi bir de şarkı ekleyeceksem, ki aslında fikrim değildi ama tesadüfen yazarken dinlediğim şarkının sonu dikkatimi çekti:
“What i see is insanity,
What ever happened to humanity”
Ah Anthony, “humantiy”den ne gördün bugüne dek?