Günlerdir ağır, ciddi konular üzerinde bir sürü şeyler yazmaya başlayıp başlayıp bırakıyordum. Bakıyordum iyi gitmiyor, sonunda dedim, bırakayım gitmesin bari.
Zaten sonra fark ettim olması gerekeni, bende yani.
Bi’ “flashback” gelsin yine…
Yıl muhtemelen 2002. Gecenin bir yarısı, yine taa o zamanlardan, uyumamak için yırtınırken ben televizyonda kanal geziyorum. MTV’nin İsrail yayını, kablolu tv hizmeti, bol izlediklerimden o zamanlar tabii. Yanlış hatırlamıyorsam Kylie Minogue‘un “nan-nan-na – nan-nan-na na na, nan-nan-na – nan-nan-na-nan na”lı Can’t Take You Out of My Head‘i pek popüler halde, Eminem yeni yeni “tough guy” durumuna geçişlerde, hani o My Name is fasıllarını aştıktan sonra falan…
Neyse efendim, işte o sıralarda – her ne kadar The Offspring daha öncesinde Americana ile (ilk aldığım yabancı albümlerdendi, iyi de dinlemiştim o gazla) bir şeyler estirmişse de şimdi bağlayacağım noktadan çok uzakta durup punk’ını sürmüştü ortaya ama – genel olarak punk’la, indie’yle vs. alakasızken ben ve dönem gençliği, işte o gece bir video çıkmıştı karşıma ilk defa. Şu:
Dinlemiştim, bakmıştım şaşkın şaşkın. Garip bulmuş, ama gayet de zevk almıştım şarkıdan. Bi’ boş vermişlik, kaygısızlık, umutsuzluk, “ameaan”cılığın dibi… Ama ağıtlarda da değil, ortalama tipler. Nasıl etkilenmişim ki hala o gece gözümün önüne gelir düşününce – dandik hafıza örnekleri bölüm 3234.
Bencillik de var, ama zararsızlık da. Duyarlılık-duyarsızlık? Sorgulanmaz bile. Şımarıkça elbette biraz, ama bunu irdeletmeyin bana canlar (başkalarının canları tabii). Hoş neticeler çıkarmam sizlere pek.
O zaman eldeki imkanlar şimdikinin %0.004’ü olduğundan devamını pek getirememiştim. Zaten aynı yıl Linkin Park’ın o ileride hiç dinlemeyeceğim “self titled” albümünü alana kadar hayattan bezdiğim için Kayseri’de, şansımı zorlamam da anlamsızdı yani. MTV bile az çıkarıyor adamları, benim memleketimin Sivas Caddesi üzerindeki “bilmem ne müzik market”te ne arasınlar? Ama kısa zaman sonra Ankara’ya taşınmıştım ve Dost’un müzik bölümünde (inanır mısınız, o zamanlar Dost karşısını almamıştı ve bu yüzden müzik ile kitap aynı “tükan”daydı) raflarda hep görürdüm şu kapağı:
Kabul etmem lazım ki “yüreğinden vurmak” üzere hedefledikleri kitleye dahil değilim. O zaman da değildim. Duran Duran de The Cheuffeur klibinde beni hedeflemedi besbelli. Ama işte bunlar başka şekilde, ana malzemeleriyle yakalamışlar beni. Nitekim The Strokes’un albümünü bir şekilde, “nelbette” korsanıyla edinmiştim. Is This It? de bir bütün olarak bence çok iyiydi, al tekrar tekrar dinle.
İşte onun üzerine Room on Fire, First Impression of the Earth ve Angles çıktı – hşşş, şok yaşadım 2013’te Comedown Machine isminde albüm yayınladıklarını görünce az önce, yazmayışımı yüzüme vurmayın! O konuda zaten şu yazım var hani…
Bende hiçbir albüm Is This It?’in yerini tam tutamadı, bunu reddedemem.
Ama bir gerçek de var ki, en “duygusalca” dinlediğim The Strokes parçası da Reptilia oldu ve o da Room on Fire’dandı. Kendisi:
First Impression of the Earth’de de benim ilk tanıyıp sevdiğim o boş vermiş adamlarla birlikte (ki bu adamların işi olarak On the Other Side‘ı diyebilirim) Reptilia’da da görülen daha “ciddi” muhteremlerin şarkıları vardı bol bol, daha sağlam işlerdi hatta belki.
Gönül isterdi Angles için de methiyeler düzeyim de, yok. İlk şarkıları Machu Picchu zaten tipik Franz Ferdinand şarkısıydı, onlardan dinlerdim ben istersem böylesini zaten. Games gibi “tatlı”lar da vardı ama… Yok, kurtarmadı. O yüzden de tekrarlı dinlemeye gelmedi pek.
Velhasılı, bakmayalım Angles yorumlamalarıma ve grubun aktif müziğini – yine – kaçırmışlığıma. İsmi kendisinden iyi Julian Casablancas ve grubu bence aslen dahil oldukları tür her ne ise onda zaten iyi de, bir de rahatlıkları daha daha iyi.
Ve ben bilhassa Is This It?’i her dinlediğimde oluşan keyifliliğe bakıyorum ve diyorum ki, benim için bu hayli iyi.
***
Buraya kadar üşenmeyip okudunuz mu? Pekala. O zaman The Strokes keyfindeyken size baştaki “ciddi yazdım, bıraktım”ın sebebini de derim: Ya benden gıcık kapardınız ya da nerdeyse herkesten. Hani düşük bir ihtimalle duygusal yargılara varmadan, “Bu da böyle düşünmüş tabii”lerdiniz, olmaz değil. Ama çok “hisli” toplumuz ve aslında bana ne hissettiğiniz çok önemli olmasa da, anlamsız ama anlamlı sanılan karalamalardan uzak olayım ben. Çünkü duyarlılığa, duyarsızlığa, kullanımlara, yarım bakışlara, kutuplaşmalara, insanlığı yitirmelere, insanlığı eksik kazanımlara öyle yadırgamalarla baktım ki… Of of… Kendi gel-gitlerimin benim değerlendirmelerimi bile nasıl yamulttuğunu da farkettim, saçmalıkla mantıklılık aldı başını gitti baş başa.
O yüzden, dedim, gel Gamze, sen The Strokes tadında takıl.
İşe yaramazlığını kabul etmek de bir erdem olsa gerektir.
The Strokes süper şarkılar için teşekkürler..
Kendilerine iletmeyi isterdim bu teşekkürünüzü tabii. O kadar tanışık değiliz ama 🙂
https://twitter.com/Casablancas_J evet burda. Burdan baksak bile yeter, etmiş gibin oluruz 🙂
Reptilia'yı dinlerken düşündümde bu kadar tutkuyla şarkıyı söyleyişi Beden dilini muazzam kullanışı suratındaki o ifade resmen alıp götürür.. Böyle hissetmeek ne ilginç duygu. Çoşku ancak böyle çağrışılabilir… Farkettimde dinlemek değil izlemekte gerekmiş.. özell,kler "Reptilia" içinleri..
Bu da görüş tabii. Yalnız benim video kliplerle alakam hemen hiç yoktur, o yüzden ortak fikirde olamıyoruz maalesef. Last Nite'ı bi' videodan kapmıştım, gerisi sadece dinlemeydi. Ama zevklere ne denir?
efenim video demişken insani olarak da etkileyebiliyor..Acıklı film gibi de gelebiliyorlar akılda kalıcı.. mesela Stromae dinlerim.Alors on dance herkesin bildiği gibi bilirdim tabiki. Papaoutai çok severek dinlerdi..Ama videosu da bir hikayesi var mış. sanırım sanatçının hayatıyla ilişkili.
çocukluğu anlatsa da herkes de sever 🙂
efenim video demişken insani olarak da etkileyebiliyor..Acıklı film gibi de gelebiliyorlar akılda kalıcı.. mesela Stromae dinlerim.Alors on dance herkesin bildiği gibi bilirdim tabiki. Papaoutai çok severek dinlerdi..Ama videosu da bir hikayesi var mış. sanırım sanatçının hayatıyla ilişkili.
çocukluğu anlatsa da herkes de sever 🙂
[…] az takip eden insan güncel Indie, Alternative Rock grupları içinde The Strokes ile uzun süreli ve hayli seviyeli ilişkimden mutlaka haberdar olur sanıyorum, Reptilia‘yı önüne koymuşumdur hiç yoktan. Mutlaka […]