“Bazen şunu düşünürüm:
Öyle bir işte çalışıyorsun ki, ne haftasonun var ne yıllık iznin ne de rapor hakkın (ameliyat olursan 1 haftan olabiliyor tabii). Patronun (ister Tanrı de, ister vücudun kendisi de, ister gaipteki evren de hiç fark etmez) maaş vermiyor. Rahatın yok ama sadece yaptığın işten gelen biraz birikimin varsa var ki o da ne derecede var sayılır, o muamma yani. Bahşiş diyelim mesela, bu bahşiş sayesinde 2 lokma yemek yiyebiliyorsun, farz edelim ki. Greve gidemezsin, çünkü önünde seçenek yok. ‘Çıkarım giderim’ desen, kapıdan çıkmanla daha iyi yarınlar ihtimalin sıfır. Tek umudun var, patron günün birinde seni üst mertebeye alabilir diye, o zaman tüm sıkıntın bitecek (tabii insan sıkıntı bulur kendisine de, söz konusu tüm sıkıntıların bitecek) ama bu olacak mı olmayacak mı bilemiyorsun işte. Sadece bu işi bilenler hep ‘Mutlaka olur senin bu, belli yani’ demiş (doktor de buna) ama onların en uzun zaman vereni bile bu kadar zaman beklemiyordu ve gerçek de var ki hiçbiri kahin değil.”
…
3 yıl önce yazmışım bunu, yine korktuğumdan daha az olmuş. Birisine anlatmışım belli ki, dökmüşüm de dökmüşüm nedense.
Neyse.
Yazmanın en güzell yönü de bu.Korkusuz yazmak!. Lakin benim yapmadığım eylem. 5 yılldır blog yazanları okuyunca gördüm önemini..