Şaka maka… “Mükemmel”e ulaşmaya uğraşmayınca, zaten kendine dair beklentiyi minimumda tutunca gayet de yazılabiliyormuş. “Yazdın da neyi yazdın be Gamze?” Haklısınız efendim, bir şey de yazmadım. Ama yazamadığım onca zamanı düşününce, karalama yapabildim dandikçe.
Bir aralar, hatta birkaç yıl boyu, yatağım kenarına ufak defter koydum ki yazasım gelirse, düşünceler dağılmadan hemen not edeyim diye. Süper olacaktı planım. Böyle, yazmaya imkanım olmadığı anlarda gelen “dehşet” düşünceleri dökecektim kağıda hemen. Sonra ya ben bunları bir şekilde sosyal platformlara aktaracaktım, ya da – daha romanvari olanı – ben bir gün öldüğümde – ki 80 yaşımda olmayacaktı bu – yazdıklarım bulunup “Nasıl iyi işler çıkarmış aslında, ne derinmiş?!” denilecekti de “kıymetim” bilinecekti.
Peki n’ooldu? Beceremedim. Bir ufak defteri bitirdim, ikincide ilerledim ama hep bi’ günlük tadı, hep ortasında sıkılmalar vs. Toplumsal gözlemle başlayıp ilk sayfa sonunda “ameaan”a bağlamalar. Ölemediğim de ortadayken, ardından “efsane” olmam söz konusu değil herhalde.
Velhasılıkelam, ben böyle düşüncesiz, plansız yazınca olabilir gibi gelmeye başladı şimdi. “Ben okurum!” diyen 2-3 kişiye de aslında pek güvenmiyorum da… “So what?”
Bu mantık uçurur beni zaten kesin. Kes-sin!
Yazmak ve onlara sadik kalmak belkide tarihde gorulmemis seylerdenn..olup gittikten sonra yerime gelecek insanlara kolayliktir bellkin.ama o anin uzakligi ve yakinligi onemli olmaz heralde..onemli olan gelecegin degisimi mi bu belkide kaos olsada..bilmem